6 Mart 2009 Cuma

Carpe dien ağızlarını yesinler

Tren istasyonunda ümit dolu anlar. Az kalsın kendi kendime Show Haber'in acıklı, klarnetli müziğini çalacaktım kafamda. Kağıt toplayıcı çocukları falan gösterirken fonda çalan cins. O değil de, bir de İstiklal'de çapraz ateş arasında kalıyor insan bazen ya hani, iki müzik dükkanı aynı anda çalınca karşılıklı. Doğal kanon gibi oluyor.
İstasyonda ipodsuz çırılçıplak, tüm deli/sarhoş bağırışlarına açık, über vulnerable bir vaziyetteyken bir de baktım sürü halinde güvercin aynı metrekarede dahilinde uçuyor. Tabii ki anında romantikleştim, Stockholm'e hallendim. Sevmeye ne denli hazır olduğumu görüyorsunuz, Stockholm bana bir adım atsa, ben ona koşacağım. Sonra bir baktım, hepsinin arasında bir kadın. Benden kısaca boylu, seyrek, kopuk kopuk, deli saçlı. Kuşlardan oluşan pelerini arkasında savrulurken önde, elinde kırıntı dolu bir naylon poşetle yürüyor. Anında eyvanına varıp, yanına doğru seğirttim. Kuşlar yere indiler. Bir anda ortalık kalkıp inen kuyrukların dansında, adeta tavuk çiftliğine dönüverdi. Hacıyatmaz gibi, baş öndeyken popo kalkıyor ya bunlarda. Kadın, hepsinin arasında poşetinde kalan son kırıntıları önlerine döktü. Sonra da afiyetle yemelerini seyretti. Ben de onu seyrettim.
İştesi öyle. Daha ne olsun. Yakın buldum, anlattım. Klavyede de M harfim bozulmuş. Kafasını ezmedikçe çalışmıyor.

2 yorum:

Northx dedi ki...

enlem, boylam, gözlem; mira.

Elmoş dedi ki...

Saygı, sevgi, kucak ve öpücükler; buradan Nevzat için gelsin mi?