9 Ağustos 2010 Pazartesi

Dırdıriye'de şenlik var!

Boş şeylere büyük ilgi duyarım. Kaptırınca hele, dakikalarımı saatlere bağlarım başında, hiç üşenmem. Bu da öyle bir vak'a. Ülkü Aker'le son model beyinin hikayesi. "Ülkü Aker kim, beyi kim" diyene:

"Sezen Aksu, Ajda Pekkan ve Nilüfer'in aralarında yer aldığı sanatçılara şarkı sözü yazan Ülkü Aker, Muğla'nın Bodrum İlçesi’nde otopark görevlisi olarak çalışan kendisi gibi hiç evlenmeyen Nazmi Kafadar ile hayatını birleştirdi."

Daha önce aşklarına methiye düzdüğüm Akrep Nalan da kadroda, elbette. Yazlıkta akşam çay bahçesine kadar inmişler gibi, kargo pantolon ve penye blüzüyle. Yine. İçine sütyen takaydın bari ablacığım. Lastiği gevşemişlerden de olsa. Damat bey, lise mezuniyet töreninde karambole kalkışır veya "eski dostlar/samanyolu" söyler gibi bir beden diline bürünmüş. Lise bitse de sonsuza kadar sürecek bu dostluk! YEAH, RIGHT! Nazmi diyor ki, "senelerce uzaktan dinledik Ferdi Ağbey'i, şimdi kankam olacak". Ah Nazmi, ah çılgın oğlan. Ferdi Özbeğen'in çiçekli gömleği, beyaz keten pantolonuyla tropik telden çalan giyiminden zaten daralmışım. NEXT!

Esas hikaye naylon kasap perdesi gibi kalın ve ağır ve lekeli magazin perdesinin arkasında. Asıl hikaye, Ülkü Aker'in parasıyla rezil olduğu, üste bir de kalaylandığı. Kadın milleti parayla satın alsa da, kafasına çıkartmadan malını kullanmayı bilemiyor. İlla ki duygusal yaklaşıyor. Gerçek bir aşk hikayesine dönüştürüyor aklında, eksikleri-gedikleri tamamlıyor. Demiyor ki, "yaşlı bir osuruğa dönüştüğüm bu günlerde, artık beni Nazmi napsın? Nazmi Kafadar beni napsın? Bu ne biçim bir ad? Gerçek adı bu mu, yoksa benlen kafayı mı buluyor Nazmi Kafadar?". Demiyor. Onun yerine falanca otogarda tanışmalarını, Nazmi'nin cipini anlatıyor. Nazmi cipi yenilesin hele, cips gibi yiyecek seni, ağlayacaksın. Üstelik bu işten tek kazançlı çıkan Muazzez Ersoy olacak. Nostalji/Back to the future albüm setine birini daha ekleyecek, sen Nazmi acını yatıştıracak şarkılar yazdıkça. Neden, Ülkü? Peki ya sen, Zerrin? Neden boş ve akılsız başına aklar düşmüş yeni beyinin ağzına kakişlemesine izin verdin?

Burnundan pinpon topu da çıkarsan, bu iş zor, çok zor Yonca.

Neden? Neden köpeği oluyorsunuz bu ilginin? Sebepsiz, gelgitli, sert duruşların? Çocuksu nazların? Neden bir köpek edinmiyorsunuz (köpek bile edinmeyin gerçi) da gidip koca alıyorsunuz pazardan? Sonra ona analık ediyorsunuz. "Gel yavrum" diye yatağa çağırıyorsunuz?

Damat Kafadar ise, Bodrum Belediyesi Otobüs Terminali’nde tanıştıklarını anlattı. Sözlerine “Böyle çirkin bir bayanla evlenerek hayatımın en büyük hatasını yaptım” diye devam eden Nazmi Kafadar, daha sonra espri yaptığını söyleyip, eşine sarılarak “Dünyada daha güzel bir insan yok” diye konuştu.


Sonra birkaç güne kalmadı, Ülkü Aker'le dedikodu programlarından birine sabah çayına gittiler de, Sayın Kafadar'ın tavrını detaylı biçimde inceleyebildim. Ama ne inceleme! O diyalogda yatan cevherleri teker teker üstlerini üfleyerek falan açığa çıkarmaktır amacım. Bunun için dün yaklaşık yüzelli kere aynı kaydı dinleyerek konuşulanları deşifre ettim. After all, söz uçar yazı kalır. Lütfen stereo şekilde dinleyerek oku, hatrım kalmasın.
Nazmi Kafadar: Aslında buraya gelmek de istemiyordum ama...


Sunucu 1: Nası başladı?

Ülkü Aker: Çirkin adam değil, karizması var, çogzelsi (çok güzel söylediniz) karizması, karizması var değil mi? Neyse, başkaneo (başka ne oldu) [kendi kendine soruyor].

Sunucu 1: Beğenmediniz, önce beğenmediniz, sonra siz ama beğendiniz Ülkü Hanım’a [hanımı demek istiyor].

Ülkü Aker: O be (beni), o tab (tabii) arkaçlık(arkadaşlık) teklif ettiğine göre beğendi ama ben bi düşüniyim dediğime göre ben daha karar vermemişim, sonra karar verdim. [Kocasının parlamasından tedirgin, elini kolunu nereye koyacağını bilmez bir şekilde] Şimdi oynuycak mı düğün görüntüsü?

Sunucu 1: [Bebek pışpışlarcasına, geçiştirmeli] Düğün görüntülerini vericez.

Sunucu 2: Peki birden mi evlilik teklif etti?

Sunucu 1: Kaç ay flört ettiniz?

Ülkü Aker: [Seneler sonra anlatacak, televizyonda anlatacak bir öyküsü olmasının sevinciyle, laf adeta ağzından taşıp çenesine akarken] Yok bi. Yani Aralık Ocak arası tanıştık, ya Aralık ya Ocak, ilk ö (önce). Deliler gibi düşünüyorum [deliler gibi düşündüğüne nedense EN UFAK şüphem yok], ilk günü hatırlamıyorum, ya Aralık, Aralık sonu Ocak başı gibi olabilir. [Asıl soruyu hatırlayarak] Hayır, ilk evlilik teklif etmedi, ondan sonra, üç dört ay geçmişti, dedi ki “iki tane evim var” dedi, “bi tane Hyundai cipim var” dedi, “bankada da 3-5 lira param var” dedi, “benimle evlenir misin?”.[Küçümseyerek]Sanki ben onun evi için evlenicem, onlarla seni değerlendirsem sanki, türkiyenin tapusu senin olsun, ben seni beğenmemiş olsam sana gelir miyim? [çok açıldığından, haddini aştığından tedirgin] Çok teşekkür ederim ama.Yani Evlilik teklifi yani 3-4 ay sonra.

Nazmi Kafadar: Hanım benim başım ağrıdı bak. Yayından kalkarım. Doğru konuşacaksın, düzgün konuşacaksın. [Neye çemkirsin bilemeyerek, kuru sıkı zarf atarak] Bi sen 30 sene diyosun, 40 sene diyorsun, bilmemne diyorsun, tarihleri bilmiyorsun. Senin ilk yazdığın şarkı hangisi? [Neden, ne yapacaksın, buradan nereye lafı getireceksin be adam!?]

Ülkü Aker: Yeni bir aşkavırır (arıyorum).

Nazmi Kafadar: Değil. Bir fincan kahve olsam. İlk yazdığın ama.

Ülkü Aker: Yapma, allaşkına. Ben. Aaaa. Ben kendimi...

Nazmi Kafadar: Bilmiyom ben. İnternete gir.

Ülkü Aker: İnternet yanlış. Ben kendimi bilmez miyim? “Yeni bir aşk arıyorum” benim ilk yazdığım şarkı. Alla alla.

Nazmi Kafadar: [Tehditkar bir tonla, üstüne ilgiyi çekmek için] Sende değil, bende kabahat ki, ben geldim buraya. Samimi olarak söylüyorum. Kapıdan çıktık mı her şey biter benim için [ne başladı ki bitiyor?].

Sunucu1: [Pışpışlayıp, gazını çıkararak] Gene sinirlenmiş.

Ülkü Aker: Hayatım dur tamam. [Geri vitese takmaca - "bir gece daha yalnız yatamam, mutluluğa çok yaklaşmıştım halbuki" bakışları]

Sunucu 2: Noldu neye sinirlenmiş? [Yanındakinden üçüncü şahıs gibi bahsetme, işleri kontrol altına alma sanatı]

Nazmi Kafadar: Yok bir şey, yok.

Ülkü Aker: Öyle şakalar yapar arada. Şaka yapmış. [O şaka, sen altına kaka. Hadi bakalım, annecim, beraber attaa gidiyoruz.]

Nazmi Kafadar: Ben sana ne dedim? Çok az ve net.[burada mesaj tam olarak anlaşılamıyor. Yüksek ihtimal fakir ama delikanlı olduğundan "beni maymun etme, oralarda özelimize girme, benim de otoparkta ve mahallede bir saygınlığım var, öyle her şeyi anlatma, Nazmi şuramı öpüp kokluyor deme, yolarım o meçli saçlarını" diye azar çekmiş evden çıkarken, plastik çekecekle ayakkabısını giyerken]

Ülkü Aker: Tamam, tamam.

Nazmi Kafadar: Benim her şeyim açık ortada. [neyin açık ve neden açık olsun Nazmi ağbiy?]

Ülkü Aker: Tamam bitti, canlı yayındayız.

Nazmi Kafadar: Beni ilgilendirmiyor. Nerede olursam olayım. [ver gazı, koççum yürrü]


Kafadar, Müge Dağıstanlı’nın "Eşiniz sanat çevresiyle çok yakın. Siz o çevreye uyum sağlayabildiniz mi?..." sorusu üzerine "Biz bunla sanatevine giderdik. Ortamı beğenmedim. Düzgün değil, gerçekten düzgün değil..." cevabını verdi. Söz yazarı Ülkü Aker eşinin bu sözleri üzerine Gülşen Yüksel’in kulağına eğilerek eşinin gayleri sevmediğini fısıldadı.

Düğün görüntülerinin ekrana gelmesinden sonra yumuşayan çift yayına kaldıkları yerden devam etti. Ülkü Aker eşi Nazmi Kafadar'ı sakinleştirmek için ona canlı yayında aşk şiiri yazdı.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Cefalar II (Cefalar geri dönüyor)

Cefalar diye söze başlamanın elli kat cefası varmış, ARKADAŞ! Ben cefaları kovalamıyorum inan; filmde kapalı bir kapıyı, karanlık bir bahçeyi illa ve billa ki yoklıycam diyerek cengaverce atılan karakter değilim. Ben karanlık olmayan odada oturduğu, karanlık ve hayaletli odayı kurcalamadığı halde, filmde ilk ölenim. Cefalar beni kovalıyor, ATAM! Kaçmaya kalksam yollar ayağımın altında tükeniyor, yol ayrımlarının bereketi kaçıyor.

Tren istasyonundayım, öylece duruyorum. Ayağımın ucunda eşyalarımın saçma bir kısmının topluca durduğu bir spor çantası var. Çantanın ön gözüne de selpağımı koydum, just in case. Cefalar bastırırsa diye. Öylece uzayıp giden rayları seyrediyorum. Raylar da tüm kansızlıklarıyla parlıyorlar. Bir metre uzağımda Çinli bir çift. Kadın, adamın koluna sıkı sıkı tutunmuş. Onun bir metre uzağında bir İsveçli bir çift. Düzgün ve dimdik bir çizgi gibi, kambursuz duruyorlar. Diğer yanımda kavruk, göçmen bir çocuk avucunun içinden sigara içiyor. Karşı peronda da insanlar, arkamda kalan peronda da insanlar. Ama onlar şu an kameranın açısına pek girmiyorlar. Şu an bir tek raylar ve rayların üzerine top olup oturmuş, uyuyan bir güvercin giriyor. Öyle güzel, öyle huzurlu uyuyor ki, boynunu da büküp kanadının altına sokmuş. Hepimiz gelecek koskoca bir demirçelik yığını beklemiyoruz da sanki, büyük bir yorgan bekliyoruz. O da telaşla pozisyonunu almış, en tatlı uykuda yer kapmak için. Tamam. Sonra trenin saatinin geldiğini farkettim. Uzaktan ışığını görebiliyorum. Salına salına, hiç ses çıkarmadan geliyor. Bir yokuşun başında iyice frene basmış, sanki buzun üstünde kayıyormuş gibi, ağır ağır ilerliyor. Belki yürüyen insandan biraz daha hızlı. Tekrar güvercine bakıyorum. Öyle emin ki uykusundan, rayları gıcırdatmadan süzülen trenin erkenden durup uykusuna izin vereceğinden, ben de onun bu kendine güvenine inanıyorum. Tren daha yaklaşıyor. Raylara donmuş gibi, donmuş gibi bakıyorum. Uyuyan kuş, rayın bana uzak olan tarafında, trenin arkasında ve altında artık. Hiç ses çıkmıyor, benden de ses çıkmıyor. Elimi ağzıma bile götürmüyorum. Sanki güvercinler ses tellerime dizilmişler. Veya kaburgalarımın üstüne top olup oturmuşlar, tren üzerimden geçmiş.

Bugün rayın üstündeki kuşla beraber ezildim. Yarın yeni bir kuş olacağım. Nasıl bir kuş olmak istiyorum biliyor musun, korkunç bir kuş. Kıtaları, şehirleri, sıra sıra ağaçları birbirine bağlayan rayların üstünde aksak ritmle ilerleyen trenleri, Milliyet'in karton oyuncak setindekiler gibi elinde büken bir kuş. Ömür boyu uçmalarıymış gibi sanki çağdaş dünyanın kuralı, tek özgürlükleri uçmakmış. Kondukları yerde öleceklerse, uçmanın neresi özgür olacak? Beter olun insanlar, kemiklerinizin üzerine yapışıp kalmış kilolarca etlerinizle hepiniz beter olun.

3 Ağustos 2010 Salı

Cefalar

Fatih Erkoç'un "Cefalar" diye bir şarkısı var. Enteresandır; şarkıyı müzik olarak bilmeme rağmen, sözlerin son kelimesi olan "cefalar" ile isimlendirildiğini bilmiyor, 90'lar Türkçe pop sevdam tekrar yeşerdiğinden beri nostaljik listelerde her gördüğümde içimden gülüyordum. Çoğul ekiyle derdinin fazlalığını özetleyen şarkı ismi görmemişiz ki, hep dallı güllü. "Bana ettiklerin", "gör bak, bir gün", "aşk skandalı", "küslük treni" gibi isimlerin arasında, 4 ciltlik dünya klasiği gibi duruyor: CEFALAR. Veya bir hayali liste, "alınacaklar" veya "yapılacaklar" listesi gibi. Bir ağlama listesi. Ağlanacaklar.

Cefalar iki nokta üstüste> sevgilim beni terketti
<alt satır, satır başı> çok alışmıştım (hep bir alışma edebiyatı gırla gider, sanki makbul bir şeymiş gibi)
<alt satır ve satır başı> traş olmadım, evi toplamadım kaç gündür
<alt satır ve satır başı> yemekten içmekten kesildim, gözlerim ağlamaktan kızarırken, parmakuçlarım nikotinden sarardı
<alt satır ve satır başı> dolapta tek bir büzüşmüş patates, üst kısmı beyazlamış biber salçası ve iyice yeşillenmiş tanıyamadığım bir meyve duruyor; tuvalet kağıdının bitmiş rulolarını içi pis su dolu vileda kovasının kenarında biriktiriyorum ve bu konuda en ufak bir şey yapmak içimden gelmiyor
<alt satır> yekün <eşittir> dertli başım.

Cefalar başlığı da underlined ve bold olacak elbette. Cefalar hep başımızın üstünde, hep underlined, hep bold.

Bir de son olarak;

Hangi Türkçe pop şarkısı söze "Bildiğim çok doğru var, ama hala yanlışlarım beni kahreder" diye, aşk-sevgi hikayesinin önceki bölümlerinin özetini paylaşmaksızın ortasından, kısmen de özeleştirel giriyor allahaşkına? Oynatmalı, hepsidetepside şarkılarını sevmiyorum, ama birkaç tane şarkısında kumlu sesiyle Fatih Erkoç'u seviyorum. Tabii ki bir de "cazzz söyleyebiyorum ben, SAYGI DUYUN ULAN!" diye hazrol çekmediği için. Ki hazrolu pek seven, hazrol duydu mu, hazrol çekenin paçasına minnetle yapışan insanlarız.