22 Temmuz 2010 Perşembe

Uyuz kız aramızda!

Romantik-komedilerde veya sade komedilerde, böyle bir Pazar günü sabahtan boş sinemada izleyip bir buçuk saatliğine insanı kendi hayatının keşmekeşinden uzaklaştıran, New York'ta, Chicago'da, deniz kenarı eyaletlerde sörfçü çocuklarla falan çekilen feel good movie'lerde illa kızkardeş çatışması vardır. Bu iki kardeşin arasında karakter kontrastı yüksektir. Bir tanesi hanım hanımcık, işinde gücünde, illa tayyörlü, saçı fönlü. Diğeri (esas kız) salkımsaçak (yatarken üstünde illa bir grunge grubu t-shirt'ü, salonun duvarında konser afişi), ama nasıl yaratıcı, ondan salkımsaçakmış meğer, dakiklik nedir bilmez, temizlik nedir bilmez, işlerini sıraya koymaz, bir andadır, bir anda kalkar, gider, yapar, eder, aşık olur. Öyle kıza işte, esas oğlan vurulur. Kah kız ikinci el kitap standında kuantum fiziği kitabı inceliyorken dalıp giden gözlerine, kah sinemada siyah beyaz bir film seyrederken (anlaşılan o ki, Amerika'da klasikleri sürekli gösteren bir sinema vardır ve her nasılsa o sinema hep doludur az çok) dolup giden gözlerine vurulur. Öbürü bıdıbıdı "anan öyle etti, baban öyle etti, azıcık toparlansana, bir işin ucundan tutsana" diye kıza hayatı zehir ederken, bu o doludizgin yaşamın ödülünü alır. Ablayı bile yola getirir o var ya. Ablanın "kusursuz görünen aslında var ya nasıl kusurlu ve bomboş" (nasıl emin oluyor, onu da bilmiyorum), "o kadar kusursuz göründüğüne göre illa ki duygusuz" evine, evliliğine, evlatlarına bok ata ata ata yolunu bulur. Saçını toplamadı, etek giymedi ama, özgür ruhlar hep kazanır, dostum.

Bunun bizde tezahürünü bulamayız. Bizim sinemamız öyle kontrastlardan seyirci toplayacak kadar ticari olamadı, birinci neden bu. İkinci neden, bizim insanımız o model değil. Gariban toplumundan öyle goygoy çıkmaz. Bizde tam tersi, tayyörlü her zaman kazanır, özgür ruh da her zaman fuhuş sektöründe hizmet veren bir arkadaşa dönüşür. Kısmet. Farklı ülkede doğsa karşısına bir Adam Sandler gelecek, tüm ifritliğiyle. Neydi öbür oğlan, sevmediğim, o gelecek. Kızla birkaç ufak yanlış anlamadan sonra iki buçuk (çatıkatı, çok mühim) katlı evlerinin arka bahçesinde (kızın üstünde vintage bir gelinlik, saçlar alter, tabii ki Gülcan topuzu değil) labradorları pastanın üstüne atlarken çekilen düğün fotoğrafları olur, al sana the end.

Ben bunları izleyemiyorum. İzliyorum, izliyorum daha doğrusu. Çok da güzel izliyorum ama içim sızlıyor. O ablanın yerine kendimi koyuyorum, yahu, insan kahrolur be. Her yoğurt yiyiş aynı alterlikte olsa, o ana o baba kahrolacak. Biri illa kıçını toplayacak. Bu durumda abla tabii. Biri boşlayınca, öbürüne iş düşüyor çünkü. Alter kardeş sanıyor ki, bir ömrü kakaraya kikiriye adadı, bak hayat nasıl yolunu buldu. Su faturası ödemeyi bilmiyor, anasıyla ablası onun yerine sökükleri dikiyor, kirasını evi paylaştığı eski sevgilisi ödüyor, kim ödüyorsa o ödüyor ama AMMAN KIZIN GÖNLÜ HOŞ OLSUN, ONA GAM OLMASIN! Fırlamalığıyla süs köpeği gibi güldürüyor, insanın içini fırfırlı, fuşya pembe duygularla dolduruyor ama bir yaralı parmağa işediği yok. Arada geliyor ablasının güzel ayakkabılarından birini alıveriyor, giyiyor, topuğunu kırıyor, "nolcak yea benden değerli mi" çekiyor, HAAA İŞTE O NOKTADA BEN O KIZI YERDEN YERE ÇALARIM. İşte ondan sonra da kapattım filmi. Dedim böyle film olmaz olsun.

Evet, başlığın işaret ettiği yere gidiyoruz: O filmi seyrederken uyuz olunan abla var ya, o abla neredeyse benim. O ablanın ben olma ihtimali o kadar yüksek ki, kardeşim olmadığına dua ediyorum. Kimsenin kıçını başını toplamadığıma, kimsenin başarısızlığını sırtlanmadığıma, kimsenin yerine getirmediği görevleri halledeyim derken sinir krizlerine, Prozac mı, Xanax mı, armut gibi bir koca mı, neyse, onlara yaslanmadığıma çok memnunum.

Hepimize ömrümüzü uzatacak, sorunlu kardeşsiz yıllar dilerim. (Olanlara da geçmiş olsun, kardeşleri de tez zamanda adam olsun.)

15 yorum:

hevesli bardak dedi ki...

The Hangover'ı seyrettin mi? Çogzel.

gulaye dedi ki...

Sevgili Elmoş,
Yorumunu aldım, içim rahatladı. Tam da yorumu okuduktan sonra radikal'deki yazını görmek güzel bir tesadüf oldu. Teşekkür ederim.

Sevgiler

Metin dedi ki...

Bi de bunlarin "neden daha once farketmedim ben senin boyle manyak oldugunu" kizarkadas ve "kacamiyorum, profesyonel bir iliski icerisinde olmaliyiz" is arkadas formatlari var. Birinden kurtulmasi kolay da, digeri mesai acilarina aci katabiliyor...

piktobet dedi ki...

bu kadar şanslı oluşunuzu kıskandım doğrusu.

Elmoş dedi ki...

Piktobet, ben de sizin blogunuzu kıskandım. Amansız takibe geçiyorum.

Gulaye, yorumundan dolayı teşekkür ediyorum.

Metin, iş hayatındaki pain in the ass'i tam çıkartamadım. Bir filmle örneklesen?

Last but not least Hevesli Bardak, senle citolkta hesaplaşacağız.

piktobet dedi ki...

teşekkürler, ilginiz için. sahi, bu "abukat", anne terminolojisinden bir deyiş olsa gerek, değil mi?

Elmoş dedi ki...

Daha ziyade, avukatlıktan daha iyi becerdiğim işi ifade ediyor. :) Taze avukatken Türkiye'den ayrıldım da.

piktobet dedi ki...

isveç: sizi kıskanmak için bir neden daha. sözcüğün "geveze" anlamı da varmış. bir yaşıma daha girdim.

Metin dedi ki...

Hmm, Scrubs dizisinin eski sezonlarindaki asil elemana Dr.Cox gozunden bakarsak bahsetmek istedigim karaktere yaklasabiliriz sanirim :)

Elmoş dedi ki...

Daktır Kaks'a göre herkeş öyle lüzumsuz, eşantiyon zaten.

Metin dedi ki...

Oyle de, orneklerimi irl verdigim icin film bulmakta zorlaniyorum. Aklima gelince yollarim.

Elmoş dedi ki...

Yok, anladım dediğini. Ben Dak Kaks'a yorum yapmadan duramadım.

Metin dedi ki...

Dr.House'dan once Dr.Cox vardi :)

seyyarat dedi ki...

Ablam olsaydı ben o kızkardeş olabilirdim. Abilerim olduğu için kendi arkamı kendim toplamak zorunda kaldım.

Elmoş dedi ki...

Sevgili Seyyarat, galiba ben ablam/abim bile olsa da başıbozukluğunu görsem, çekip çeviren olurdum. Şimdi bir annem var, aynı şekilde onu da çekip çevirdiğim oluyor.

Uyuzluk diye nitelediğim aşırı sorumluluk sahibi olmak, ömür törpüsü hakikaten. Ama aksesuvar gibi kenara bırakılamıyor işte. Senin abilerin yerlerini bilmişler, senin enkaz devralmana gerek kalmamış. Ne güzel.