Türklerin gurbetçi refleksi belli: Buradaki günlerine dair bir blog açınca Kültür Bakanlığı adına çalışıyor misali, sanki İsveçliler bizden kopuk, Mars'ta yaşıyorlarmışcasına didaktik anlatımlarla İsveç'i tanıtmaca, kendi alışmadan daha. Başkasına ders anlatınca daha iyi aklına girer ya hani, o hesap. Kendi garipsemesini de yatıştırıyor bu esnada. Anlatan olmak bile üzerindeki kültür şokunu bir kenara attırıyor, GÖREV BİLİNCİYLE. Her tuzum var diyene elinde hıyarla koşan bir millet olduğumuzdandır. Blog açtı ya, 70 milyon Çinli onu okuyor öğrenmek için. Sana mı kaldı ULAN İsveç'in kültür-fizik panaromasını çıkarmak? Sanki gelmiş buraya teknesiyle, yatıyla, her yönünü, koyunu, her sokağını tanıtacak, elişlerini, göreneklerini öğretecek. TRT İnt belgeselci havalar. Gelmişsin, öğrencisin işte. İki sokak gezeceksin, iki mevsim göreceksin alt tarafı. Güzelce kendin gibi anlatsana. İlla üst ses anlatıyormuşcasına "... bölgesinde oldukça fazla üretildiğini öğrendim. Sınıfımızdan bir İsveçli bunun sebebinin..." Bak, adam sanki hukuk kitabı yazıyor. Gerçeklere dayandırıyor, kendinden uzaklaştırarak, objektif anlatma çabalarında.
Başlığı yazarken ordan aklıma geldi, başlıkları da çok öğretici böylesinin. Başlıktan içeriğin sınırları çiziliyor. Ünitelere ayırmış gözlemlerini. Bugün İsveç'te yaz konusunu işliyoruz. Bravo!
Canım sıkıldıkça İsveç'teki Türk öğrenci bloglarını Google'lıyorum. Hele en son bir İmam Hatipli kardeşimizin Uppsala'daki maceralarını, İsveçlilerin içki tüketimi ve cinsel ilişki eksenli kafirlik boyutlarını, evlenmemelerinin sonucu olarak kuruyup giden bir ırk olduklarını okudum, kendimden geçtim. Bir tane başka dallama var misal, buradaki Türk Öğrencilerin Dayaşma Derneğinde Adeta Yönetim Kurulu Başkanı. Her İşi O Yapıyor, Başharflerin Hepsini Bileğinin Hakkıyla Kazanıyor Vallahi. Burada küçük Türkiye hiyerarşisi kurmaca. Sanki birleşip Voltron'ı oluşturacaklar. Türklerden daha pis birbiri arkasından iş çeviren de yok burada zaten. İkiden fazla Türk'ün bir arada bulunduğu yerden kaçarım, ARKADAŞ!
Benim onayımdan geçmiş, mütevazi ve minimal takılan bir blog Oytun'unkidir. Ne tam olarak yeme-içme, ne gez-gör anlatıyor. Kafasına göre, ne yaptıysa arada bir entry girer, insanı yormaz. Oytun da benim blogumu çok seviyordu hatta, sonradan gerçek hayatta ÇARŞI-ALAYINA KARŞI/Şoför Nebahat bir insan olmadığımı görünce biraz hayalkırıklığına uğradı.
Şimdi bu verip veriştiren girişin hemen ardından sizlere Stockholm'de yaz mevsiminin getiri ve götürülerinin envanter defterini sunacağım.
Regliden önce ve regli süresince ne kadar şirret olduğumu bilemezsiniz. Ayrıca da menopozlu kadınlar gibi terliyorum. Hele bir gece öncesine ecel terleri dökerek kış ortasında fanilayla, şortla gezecek kıvama geliyorum. Her şey basıyor beni. Uçak kalkıp da ilk yükselişinden tepeden basar, seni adeta küçültür ya, aynen öyle hissediyorum işte. Başım löp diye omuzlarımdan içeri geri düşecek gibi oluyor. Öfselem olmuyor, herhangi/hiç birşeye. Reglim adım adım yaklaşırken işte, dün hava 21 dereceyi görünce trende ecel terleri dökmeye başladım. Baktım, tek ben değilim. Baktım, herkeş fenalarda. O an anladım ki, kanım İskandinav yöntemlerle akmaya başlamış. Vallahi üst dudağımın üstü, bıyıklarım terledi şişmanadamlar gibi. Nemsiz 21 derecede böyleysem yazın İstanbul'da cehennem tecrübemin dünya versiyonunu yaşayacağım gibi geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder