Dün Serhan'a Kıraç'ın bir olayını anlatıyordum. Tamamen tesadüfen tanık olduğum bir artistliğini. TRT1 mi (zira bu kanal anladığım kadarıyla Kıraç'a hayran) veyahut başka bir özel kanal mı, hatırlamıyorum. Ama Gülhane'de verilen halk konserlerde gözlemlenen bir çeşitlilik ve itkopuk doluşmuşlukta bir konser. Kıraç da öğüre böğüre şarkısını söylüyor. Kitlesi, yarı eşlik ediyor, öndekiler eziliyor, arkadakiler adeta halk oyunları oynarcasına bir itip, bir geri açılıyor. Bir uğultu falan. Kıraç şarkının ardından odyınsına dönüp dikkat çekmeye çalışıyor. Konser izlemeye değil, karanlıkta kız poposu ellemeye, cep telefonu çalmaya, ezilmeye, büzülmeye gelmiş halk, "bir saniye, bir şey diycem" ünlemlerine aldırmıyor. Kıraç, başöğretmen, bir yandan da Cem Uzan nefret dolu bakışlarıyla "arkadaşlar, hişt, bakın, dinleyin burayı" diyor. Uğultu devam. Kıraç yine de kameralara oynama fırsatı boşa gitmesin diye buyuruyor ki, "aranızda Amerikan bayraklı t-shirtü olanlar varsa lütfen konser alanını terkedebilir mi lütfen?". Hemen alkış seli. Ne dediğini dinlemeden, arkadaşlarına gülen, bir yandan da o alkışlayan kalabalığa eşlik ederek göööya dalgasını geçen çok komük adamlar vardır ya. Alkışlıyorlar. Kıraç da "lütfen, ben burada Amerikan bayrağı t-shirtü görmek istemiyorum. Canım ülkemiz.../bu toprak uğruna verilen şehitler.../Ben Türk bayrağı harici bayrak tanımam.../En büyük Türkiye.../Gençliğe çok büyük iş düşüyor... çeşitliliğinde saçmalamaya başlıyor. Tabii alkışlar, malkışlar. Sonra birbirinin tıpkısı şarkılarından birine giriyor davudi davudi.
Bu olayın en popomla güldüğüm kısmı bu herifin böyle vıdıvıdı yapmasıyla eş zamanlı şekilde kovboy çizmesi giyip, kovboy şapkası takması. Hatta sanatçı olarak imajını tamamen bu ikisi ve deriden pardesüler, deriden kolu kesilmiş, yelek pardesüler üzerine kurması. Kası yok, bişeyi yok, ama kollar hep kesik. Ben onun eti sallanan koluna bakmak zorunda mıyım, ULAN?
Amerikanlar eskidi/Bunlar Törkiş kovboylar isimli Grup Vitamin şarkısı gibisin ağğbeaaaa!
Soru 1: Oradaki o anti-Amerikan gibimtrak çıkışı yapıyorsun da, senin taktıkların ne peki, neyin artistliğindesin?Soru 2: Bu kısım soru değil, aşağı geçip satırbaşı yapalım. Evet, kurşunkalemle. Nokta. Satırbaşı.
Bildiğiniz gibi, "küçük dünya kuramı" veyahut "altı adımda Kevin Bacon" diye bir şey var. (Ben adını tam hatırlamadım, ekşişeyden baktım.) O, şuyla bir filmde oynadı, şu da buyla filmde oynadı, bu da Kevin Bacon'la, AAAAAA" şeklinde herkeşi şaşırtmıştı, ama biraz eski bir durum bu tabi. Çok güncel değil. Yine de bilmeyeniniz varsa gelin öğreteyim; herkeş birbiriyle akraba çıkıyor diyor teori. Not literally akraba, ama tanıdk diyelim. Bu teorinin sonradan magazinsiz versiyonunda dünyadaki her insanın altı adımda İsa'yla tanıdık çıkacağı, Musa'yla penpal çıkacağı falan iddia ediliyordu. Olabülür. İnsanlık kaç devre gördü ki şunun şurası. PEKİ BUNU NİYE ANLATTIM? Haaa, şimdi geldik konunun özüne.
Ben bu Kıraç'la var ya, 3 adımda tanıdık çıkıyorum. Nerden derseniz:
- Tuğçe'yle ben annelerimiz münasebetiyle kuzen olarak doğduk.
- Bir kaç sene önce Tuğçe, Ayşe Şule diye bir kadının ekibi için İki Teker adında bir motorsiklet dergisi ve kurumsal kimlik tasarladı.
- Kıraç bu kadınla sevgiliydi, hatta evlendiler, çocukları bile oldu.
Dün anlatırken Kıraç hadisesini, bir noktada Serhan Kıraç'ı Hugo'ya benzetti, ben de Kayahan'a benzettim. Sonra farkettik ki, Kıraç, evrimdeki kayıp halka. Hugo'dan, Kayahan'a gerçekleşen evrimde.
Şimdi fotoğraflar koyuyorum, siz sonra gülersiniz.