28 Ocak 2013 Pazartesi

Sanity is a full-time job / in a world that is always changing

Birkaç, yok aslında bir çok sene önce (sanırım 21 yaşındaydım) bir gece kedim pencereden düşerek öldü. İşin fenası, düştüğü anı gördüm, panjurlara çarpa çarpa inişinin tırtıklı seslerini kulaklarımla duydum. Dakikalar sonra gecelikle, yalın ayak apartmanın girişine inip kedim paramparça omurgasına rağmen sürünerek benden gizlenmeye çalışırken onu yerden aldım ve koşarak sabah 4'te açık bir veterinere götürdüm (yeni açılan bu veteriner kliniği, penceresine 24 saat açık tabelası koymuştu, hafızamda yer etmiş). O geceyle, o acıyla ilgili çok az şey hatırlıyorum, çok az şey aklımda kaldı. Bir fragman gibi kısa, aklımın uygun gördüğü korkunçlukta, üzücülükte birkaç sahne. "Acıdan kıvranıyor, uyutmak gerek" dediler, son iğnesi vurulurken elimi can havliyle ısırdı. Ertesi sabah ağlamaktan birbirine yapışmış gözlerimi zar zor aralayıp hiçbir şey olmamış, hepsi rüyaymış umudu içinde uyandığımda bana önceki geceyi hatırlatan bir sızı hissettim; başparmağım içine kadar geçmiş kedi azı dişlerinden davul gibi şişmişti.

Böyle dramatik bir olaydan üç sene kadar sonra, yine kedim öldü. Bu sefer 9 güne yayılan bir süreçte. Ne olduğunu anlayamadık, anladığımızda çok geçti; içini, tüm organlarını (kavanoza konmuş halleriyle gördüğümden kefilim) sarmıştı kanser. Artık üzülmeye yerim kalmamıştır diye boyun eğdim duruma. İçten içe, pek göstermeden üzüldüm. "Sizin bir şey yapmanıza gerek yok, biz gereğini yapacağız" demelerinden iki gün sonra "Gelip kedinizin ölüsünü alın, küvette bekliyor" diye kalpsiz ve hadsiz bir telefon geldiğinde de, enteresandır, aklımı yitirmedim. Siyah bir naylon poşete konmuş, ölü katılığıyla iki kat ağırlaşmış kedimi aldım. Poşeti kedi çantasına yerleştirdim ve veterinerin ödünç verdiği kazma küreği bir taksinin arkasına atarak gecenin köründe gömecek yer aradım, sonra da ellerimle gömdüm.

İşte, daha önce benzerini yaşamadığım şu iki acı kaybın devreden üzüntülerinin toplamı sonucu (henüz anneannemi kaybetmemiştim) içimde hiç tamir edilmeyecek şekilde bir devre yandı, bir şey kırıldı. Bir daha eskisi gibi bir insan, hatta insan olamayacağımı hissettim. O kadar keskin bir histi ki bu, tamir olamamaktan  korkamadım bile. Korkmaya vakit kalmadığını düşündüm. Her şey benim kararlarımdan bağımsız değişiyordu, bu sefer bir şeyler benim içimi de değiştirecekti, bana söz hakkı tanınmamıştı, "madem öyle peki" dedim, kabullendim. Yarayı kurutmak için, hiçbir şey olmamış gibi başımı öbür yana çevirdim. İnadına uyandım, inadına hazırlandım, saçlarımı taradım, makyaj yaptım, topuklu ayakkabılarla kırıtarak yürüdüm, staj için mahkeme salonlarına gittim, savcıların hesap defterlerine faturalar işledim, kelebek camları kırılmış ve teypleri çalınmış otomobillere dair tutanaklar yazdım, güldüm, kitap okudum, bir şeyler izledim, Türk kahvesi içtim,  ve her şeyden çok  bunları yapmadığım sıralarda ergenliğimde bile dinlemediğim kadar Bad Religion dinledim. Durdurulamaz şekilde dinledim. Sanki ayağımın altından müziği çekseler düşecekmişçesine çaresizce tutunarak dinledim. Vagon vagon tren olmuş, birbirine hızla kanca atıp geçen şarkıları sayesinde biraz olsun yaram kurudu. Tabii izi kaldı mı, kaldı. Sonuçta Bad Religion'ın gücü de bir yere kadar. Fakat baya bir yere kadardı, sağ olsunlar.

Yakınlara gelelim:

Bu Aralık ayının sonunda kuzenime bir email attım. O sıralarda işe giderken yolda Bad Religion dinlemeye başlamıştım (bu sefer işle ilgili sıkıntımı kurutmak için) ve dinlemek yetmedi herhalde, kendime bir de fantazi "meğer biz bu sene Tuğçe'yle Bad Religion konserine gidiyormuşuz" kurmuştum. Gerçekleşeceğine giderek inanmış olsam gerek, sonunda ona da haber vermek istemiştim:

Bu emaili attıktan iki hafta sonra beklenmedik bir anda Bad Religion'ın Boston'a geleceği açıklandı ve konser biletlerimizi satışa çıktığı gibi aldım gitti.


Tuğçe'nin Amerika uçak biletini bu önemli olaya göre ayarladık. Şimdi sadece Mart'ı bekleyeceğiz. Gerisi güzellik. Gerisi hep güzellik. Duman I ve Duman II de yattıkları yerde huzur içinde, mırıl mırıl uyusunlar.

Hiç yorum yok: