18 Ağustos 2012 Cumartesi

Tersonun raconu

Seçmene iki şıktan başka bir şey sunmayan Amerikan seçim sisteminin kavruk bir hayalkırıklığına dönüşmüş Obama'nın karşısına nihai rakip diye çıkardığı içi bomboş dev kafalı Romney'nin seçim kampanyasında gaflarını tipekslesin, cahilliğinin üstüne polar battaniye örtsün, arta kalan vakitlerde de eğer kazara başkan seçilirse kendisine yardımcı olsun diye aldığı bir oğlan var; Paul Ryan. Genç İş Adamları Derneği Yıllık Toplantısı'ndan çıktığı gibi siyasi hayata atılmışçasına tazecik duran bu genç hakkında buraya Wikipedia sayfasından okuyup bir şeyler çevirebilirdim, ama işin açıkçası hiç içimden gelmiyor. Hem zaten Wikipedia sayfasının alelacele kerelerce güncellenmesine (güncelleme sebebi lise yıllığında lakabının "brown noser" -kibarca popo yalayıcının İngilizcesi imiş- olduğundan bir bahsedilip bir silinmesi) bakılırsa, ona da güvenemeyeceğiz. Zaten Cumhuriyetçilerin çıkardığı adayın adayı olmasından dolayı öyle detaylı bir incelemeyi de zannımca hak etmiyor. Fakat, Cuma günü bir haber okudum ki, herhalde yanlarımdan birkaç kilo kaybetmişimdir o iç erimesiyle.

Ryan, "cumhuriyet" kelimesininTürkiye'de çağrıştırdığı tüm modernlik-iyilik-güzelliğin aksine, Amerikan Cumhuriyetçilerinin, yani eski kafalıların arasına katılmanın verdiği ezikliği biraz olsun örtebilmek, "ben de bir zamanlar havalıydım, o kadar da ölmedik" diyebilmek için, çıkıp en sevdiği gruplardan birinin Rage Against the Machine olduğunu söylüyor. Bir de, olur da bu sözü bumerang gibi yüzüne çarpar diye, (bunun kaynağını bir türlü bulamadım ama) "müziğini seviyorum ama, sözleri bana pek hitap etmiyor" diye de ekliyor. [Burada dev bir parantez açayım; Rage Against the Machine vaktiyle, ben gençken çok moda olan, gitarlı ve sert bir rap/rock türü yapan (kategorizasyonda beceriksizim, kusuruma bakmayın. Dört-beş kelimelik RATM müzik janr tavsiyelerinizi yorum olarak yazının altına bekliyorum), emeği, emekçiyi öven kardeşlerimizdi. Bu grubu maalesef zamanında dinlemedim, sadece kulak misafiri oldum, zira dilim dilim ayrılmıştık farklı türlere. RATM'i dinleyen kızlar ekseriyetle saçları kıvırcık ve kabarık, uzun batik etekler ve siyah askılı bluzlar giyen, ağır göz makyajları yapan ve Akmar Pasajı merdivenlerinde sevgilileriyle oturup kutu bira içen kızlardı. Metal geçmişim falan da olmadığından belki, ÖSS'den bir hafta önce moral motivasyon sağlaması için salon duvarımıza astığım posterde inanılmaz biçimli ve çıplak üst bedeniyle mikrofona yüklenmiş Jonathan Davis'in başını çektiği Korn kadar bile samimiyetim yoktu RATM ile. Hoş, Korn'la da. ("Peki yavrum sen ne modeldin? diyenlere: Çok sevdiğim Pavement sebebiyle Matador plak şirketini yakın takipte, Perşembe geceleri beni uykusuz bırakan Alternative Nation'da duyduğum ne varsa hevesle dial-up bağlantım üzerinden indirmekte, Sonic Youth'un ışığında ilerlemekte olan, önceki yıllarda da her türlü Riot Grrrl grubunu hatmederek bu türe dair üstün hizmet ödülümü almış bir çıtırdım.) Yine bir anıyı araya sıkıştırayım; üniversiteye ilk başladığım günlerde sonradan derslerin kendisinden bile daha öğretici olacak "kantin" kavramıyla henüz tanışmış ve onbeş kişilik gruplar halinde bir yuvarlak masanın etrafında toplanıp sigara içerek ona buna laf yetiştirmeyi marifet sandığımız günlerde, sonradan çok samimi olacağım iki insan Hilal ve Mehmet ile RATM sohbeti ettiğimizi ve haklarında "Büyük müzik şirketi sponsorluğunda sözde solculuk etmeleri ne biçim" diye ağır laflar ettiğimi çok net hatırlıyorum. Heyhat, bundan 12 sene sonra o zamanlar ettiğim lafların derlenip toplanıp şu başlık altında toplandığını gördüm ve pek sevindim. RATM'in "bir isyan yapılacaksa bile sisteme, buyur genç, yapılmışı var. Sistem isyanını da bizden al" diye süpermarketlerde satılmasına vaktiyle itirazımı ileriye sürdüm, sürmeyenleriniz düşünsün gerisini.Olayın üstünden bir gün geçiyor-geçmiyor ki RATM gitaristi Tom Morello Ryan'ı itin şeyine sokup çıkarıyor. Rolling Stone'a yazdığı bir yazıda Morello, Ryan'ın eski grubunu sevmesini Charles Manson'ın Beatles sevmesine benzetip, grubunun ismine atıfla aynen şöyle diyor:
Don't mistake me, I clearly see that Ryan has a whole lotta "rage" in him: A rage against women, a rage against immigrants, a rage against workers, a rage against gays, a rage against the poor, a rage against the environment. Basically the only thing he's not raging against is the privileged elite he's groveling in front of for campaign contributions.
Tuşe dostum, tuşe.

Yaşlı köşeci gibi bitireyim şimdi: 2009 yılındaki bir yazımda bahsettiğim gibi, Özel Alaman Lisesi çıkışlı, (eski?) solistinin çok net hatırladığım bir röpünde "ilk albümümüzü babam kolilerce alıp iftiharla arkadaşlarına dağıttı" buyurduğu Mor ve Ötesi'nin emperyalik Kokokolo'ya terso çekmek için festival teklifini reddedip aynı firmanın portakallı gazozu Fanta üzerinden düzenlenen Genşlik Festivali'ne düzenli olarak çıktığı bir ülkede doğduğumuz ve politik eylemlerimiz yürüyüp yürüyüp dağılmak, bir yandan da Facebook'ta karikatür paylaşıp altına "Tayyip var ya" diye başlayan cümleler kurmaktan ibaret olduğu için (Denden kültürü ve edebiyatı) bu tür lafını esirgememeler tabii bizim pop(om)rakçılara iki beden bol. Popomuz büyük olsa da çok şükür karakterimiz sıfır beden. Ondan böyle ani tersolar zaten üstümüzde durmazdı.

Not: Yazının ilk paragrafında bir yerlerde Ryan'ın benden sekiz yaş büyük olduğunu yazmış idim de, 82'den 70 çıkarıp sekiz sonucunu bulduğumu henüz fark ettim. O kadar yaşlı değilmişim, ya da adam o kadar da genç değimiş yani.  Bazen böyle düzeltmeleri yayınladıktan sonra yapıyorum, umarım readerınıza aynı yazının elli versiyonu düşmüyordur.

Hiç yorum yok: