22 Ağustos 2012 Çarşamba

Şiirden anlamayan

biriyim. Gururla söylemiyorum, denk gelemedik. Yalnız elbette hayat damarlarımdan biri kopuk vaziyette, ruhsuz ve renksiz yaşamıyorum. Düzyazının ifade ettikleri bana şiirin kendisinden daha "şiirsel" geliyorsa bile, bazen şarkı sözlerini durup düşündüğümde içimin gıdıklandığı oluyor.

Biraz eski püskü kaçacak, ama bugün tekrar dinlerken fark ettim; bu şarkının sözlerini çok seviyorum. Böyle derdini güzel anlatacak şiir yazılacaksa varsın yazılsın. O yüzden ortaya koyuyorum, isteyen tabağına alsın (yalnız zeytinyağlıya metal kaşık girmez, biliyorsunuz, sulandırır. Mümkünse servis kaşığıyla).

I'm a dog shaped ashtray
I'm a shrugging moustache wearing a speedo tuxedo
I'm a movie with no plot
Written in the back seat of a piss powered taxi
I'm an imperial armpit, sweating Chianti
I'm a toilet with no seat, flushing tradition down
I'm socialist lingerie, I'm diplomatic techno
I'm gay pastry and racist cappuccino
I'm an army on holiday in a guillotine museum
I'm a painting made of hair, on a nudist beach
Eating McDonald's
I'm a novel far too long, I'm a sentimental song
I'm a yellow tooth waltzing with wrap around shades on
Who am I? I am Europe.

"Okumam yazmam yok" diyenler için:


Bu arada bir sonraki dersimizde varoşlardan çıkan olimpiyatçılarımızdan bahsetmeyi planlıyorum. Derse girmeden biraz Hurriyet.com okursanız, eminim daha kolay adapte olacaksınız. "Sen bize ders mi vereceksin, başımıza hoca mı kesildin, düdük?" diye sorduysanız da, hala öğrenemediniz, ben sadece sınıf başkanıyım. Elçiye zeval olmaz.

Hiç yorum yok: