22 Ocak 2010 Cuma

Politik nezaketsizlikte yerli dizi etkisi

Böyle başlık atınca nasıl havalı durdu, değil mi? Vayt, diye okunabilecek bir yazı. Yine öğretici bir yazı, dedirtiyor. Dedirtmesin, aman. Baskıya gelemem. Biraz sevilmenin baskısı omuzlarıma bindi mi, öldür Allah bir şey yazamam.

Türkiye'deyken gözümle gördüm, televizyonlar akşam dizi kuşağına bağlandım mıydı, normale dönmek bilmiyor. Bir keresinde çıldırayazan bir ruh halinde, bir dizinin (Küçük Kadınlar) yaklaşık 4 saat sürdüğünü iddia ettim anneme, ya tutarsa diye, "İki bölüm üst üstedir, ona denk gelmişsin" demez mi! Dizinin kendisi NŞA 2 saat sürüyor, bir de doubledecker yapınca 4 tabii, ona denk gelmişim!

Şeyi diyecektim;

Dizi mevzusundan ziyade diziler hakkında haldır haldır "falancanın saçına sakalına hastayım/ay onu mu beğeniyorsun, muşmula gibi oğlan/kim ne derse desin Behlül tek çılgın fantazim" yazıyor ya herkeş, eş dizikeşlikte. Senaryoyu, oyunculuğu, konu akışını, kadroyu, eserin orjinalini, dizide yansıtılan politik ortamın eksikliğini falan sorguluyor ya. Bloglarda, Twitter'da, gazetedeki köşelerinde. Halk da, elitler de, sosyal demokratlar da, tüm Türkiye birbirini besleyen biçimde karşılıklı dizi tartışıyor. Daha doğrusu üniversitedeki ilk senesinde solcu olmayı öğrenen oğlanlar gibi freyz edeyim: Türkiye asıl gündemini bilmiyor, izin verilen yapay gündemi tartışıyor, YOLDAŞ! Buradan tüm yoldaşlara selam olsun, seneye hepiniz gençişadamı olmak için staj arayacaksınız, haberiniz yok!

İşte, bu dizidizi tartışmalar esnasında, Büyükelçimizi anaokul sandalyesine oturtup hareket yaptılar ya. Adamın dizleri göğsünü yırtacaktı az daha, iki büklüm oturmaktan. Yine beyefendiymiş, dönüp cevap vermeksizin gülümsedi nezaketle. İbranice bir takım laflar edilerek basın önünde küçük düşürülmesi ve bunun da geçen sene Davos'ta konan postaya (Ananı da al git'in ingiliççesi bir "One Minute" mevzusu vardı hani, sonradan pazarda satılan çoraplara bile desen olarak dokundu) bir cevap olduğu şey yapıldı. Ama asıl açıklanan sebep, Kurtlar Vadisi'nde Mossad'a bok atılması olarak kaldı ya. Yine de İsrail'in politik nezaketsizlik/ergenliğini bir tarafa koyayım, biz de çok acaip milletiz. Adamlar diziye alındı diye şaşırdık da, televizyonunda diziden başka bir şey oynamayan, kendi politik tarihini de kıçımdırık Çağan Irmak dizilerinden, "Hatırla Sevgili", "Unutturmayacağız", "Ya sen bir gün dönersen", "Dönersen ıslık çal", "Seksen disiti", "Darbe ve sevgi tomurcuğu", "Menderes gibi akıyordu" dizilerinden öğrenen bir millete anca böyle posta konur, ne diyeyim. Bam telimizi keşfetmişler yani, bamgüm diye çalıyorlar, HOCAM! Derdi "One Minute" olsa bile, "acımadı kii, acımadi kiii" diye cilalayacak kadar Türk toplumunu tanımış yani. Kurtlar Vadisi'ne nota vermiyor, ama Kurtlar Vadisi'ne prim veren bir ülkeye ortaokul üslubuyla "pes mi, pes mi?" çekiyor. Bunun üzerine Kurtlar Ülkesi'nden satırlı açıklama gecikmiyor, "alayına gideriz". Adam tarih kitabımızı protesto ediyor işte, daha ne etsin? Biz de "ay nolcak dizi o dizi, şakacıktan, film icabı be" diye cevap veriyoruz. Dizi ya, dizi tabii. Film icabı tabii. Arkası yarın dizi gibiyiz, alimallah.

Kurtlar Vadisi'ni birkaç dakikalık, bir fragmanlık bile izlememiş bir insan olarak diziden ne anladığımı biraz açıklamak isterim yazımın bu paragrafında:

Şef garson, kalın kaşlı bir adam var. Ondan önce de kendini rolüne kaptrırıp, gerçek hayatta da mafyabaz gibi davranan ama nihayet unutulan bir Oktay Kaynarca vardı. Yahu, konservatuvara alırken bir zahmet kişilik bozukluğu, kişilik akışkanlığı da var mıymış, onu da test etsinler de.. Sonra adam kendi karakterinden güçlü bir karakter oynayınca dizide falan, aklı kayıyor haliyle. Dik duramıyor, yeni omurgasını sahipleniyor.

Neyse dur, şef garsona dönüyorum. Şef garson kravatsız takım elbise ve beyaz gömlek giyiyor. Masada oturuyor, az aydınlatılmış bir odada. Sonra bir takım başka adamlar da var. Birbirlerine karşılıklı silah çekmeli, eza etmeli bir takım sahneler. "Keserim", "kopartırım", "yolarım", "doğrarım" sel olup akıyor. Arada ucuz patlatma, araba uçurma sahneleri falan. Klasik gelişmemiş ülke zortlatmaları. Süpriiiiiz! Bugün bir Doğan patlattık! Çekimler sırasında uçurumdan aşağı Doğan atıldı diye sevindirik haber okumuştum da gazetede, şimdi o aklıma geldi. Sonra bu Doğan'lar patlatılıyor, derin devlet, Ergenekon. Böyle ortaya karışık bir vadi. İzleyen kitlesi de, laf edilmesine tahammülsüz bir kütle, yine o dönem edindiğim izlenime göre. Bu arkadaşlar kumpaslı Al Pacino filmlerini bir izleselerdi, ah bir izleselerdi. Hem patlayan arabaya, hem büyük silaha, hem karizma sözlere doyarlardı hakikaten.

Sonuç olarak da, "Güneşi gördüm"de Kürt-Ermeni-PKK-Birkardeşkardeşivuruyornediye olgularını sorgulamış feylesof Mahsun'un filmi elenince O-sıkar umudumuz da başka bahara kaldı, 2010'dan tek beklentimiz Dünya/Avrupa Kupası veyahut Eurovision birinciliği olabilir diyorum. Futbol kısmını es geçeyim de, cayır cayır bir Manga hitiyle, tereciye pekala tere satabilir ve gurbetçi oylarımızla pespaye Doğu Avrupa hitleri arasında sıyrılabiliriz.

HAYDİ TÜRKİYE!

2 yorum:

Ali dedi ki...

Kurtlar vadisinde geçen diyaloglara (izlemiyorum ama tesadüf eseri rastlarsam) bende *kıl* oluyorum.
Bu diyaloglar gündemdeki siyasi tarışmaların parodisi gibi,hani bir çocuk ya da aklı başında olmayan birisini düşün, büyüklerin konuşmalarında duyduğu bir takım cümleleri,kelimeleri kullanarak sanki birşey anlatıyormuş,düşünüyormuş gibi yapsın bunlarınki de o hesap, ciddilik içinde muazzam bir gayriciddilik ve komik kasıntı haller.
Bu diyalogları biraz daha dinleyince Türkiye de siyaset gündemi denen şeyin de çoğu zaman ne kadar kaba ve basit bir gündem olduğu anlaşılır hale geliyor.
Hani birşeyi absürd bir noktaya kadar abartınca,konunun özü daha anlaşılabilir hale gelir ya, o hesap. Neyse çok yazmıyim blogkondu olmasın =P

hevesli bardak dedi ki...

Çok utandım he, izin verilen gündemi bile takip etmiyorum ben yoldaş. Sen tee oralardan... bak bak bak...