21 Ocak 2010 Perşembe

Biraz da konuyu dağıtalım.

Bavulda ezine peyniri taşıyan insan nedir, yurtdışında yaşayanlar iyi bilir. Şunu tipoftheday'e başlı başına bir başlık olarak yazardım. Ama kendimce bir ahlaki sınır belirledim tipoftheday'de, ortalığı Ekşisözlük'e çevirmeyeceğim. Yani kendi tecrübe ettiğimi şakkadank diye yarrratıcılık kisvesi altında yazmayacağım. Orası senelerdir gördüğüm insanları topladığım bir alan olsun istiyorum. Hepsi Deconstructing Harry'nin sonundaki gibi, bir salonun içinde beni alkışlayarak karşılasınlar, "Hepimize eş özen gösterdin, uygun güzel cümleler bulmak için bazen gün boyu minik defterinle fıtıfıtı not aldın" desinler istiyorum.

Hah, şimdi konuya döneyim.

Bavulda ezine peyniri taşıyıp kerelerce ve kilometrekarelerce öteye getirmek en başta yürek işi. Sonra bir mini Türklük testi adeta. Çünkü ilk başta böyle bir şey istemezsin. Daha Evropa'ya doymamışsın ki Türkiye'den bir şeyi özleyesin. Boktan krem peynirleriyle, pakette dilim ekmekleriyle yetinirsin, olur biter. Dandik çikolataları, dandik pastaları, dandik her şeyleri gözüne fışır fışır güzellikte görünür FELAN. Bu sebeple geçtiğimiz sene lokum, salça, kuruyemişle dolu bir bavulu sapından zorla tutup ehlileştirmiş Esen'i görünce yeterince anlayamamıştım. Henüz evde de ağır bir yemek yapma temposuna gömülmediğimden, hamburgerle, sosisliyle ömür geçebilir sandığımdan, ah, o toyluğumdan! Stockholm'de aç kalarak aşamalı ve en güzel şekilde öğrendim, Türkiye'de elimin altında olan da dönüp bakmadığım nimetleri. Bir de bu aralar ilettim ya Stockholm'e. Evimden, annemden uzaktayım diye şirretim ya, sanki zorla tutan varmış gibi. Hah işte, tam da o sebepten anladım; benim içimde de Stockholm'e bavulda Ezine peyniri getirecek bir Türk yeşeriyor. Hatta kokmayacağını bilsem, pastırma, sucuk da kazaklarımın arasında rahat bir uçuş geçirir; erimeyeceğini bilsem Nestle Damak, Ülker kırmızı kare de. Şimdilik tavukgöğsü pişirmek için bir kaç gram damla sakızı ve dört kalıp peynir yeter; topu topu 2-3 kiloluk bir gurbetçi Türk ediyorum.

13 yorum:

Gadno Kopele dedi ki...

stockholm şubesi, fenasiyi tanıyor musun, o da oralardan bir blogger. türkiye den taşıma işi hakkaten böyle, ben arabanın arkasını dolduruyorum hem gidişte hem dönüşte oradakiler buradaki abur cubura biz de türk peynirine zeytinine hasretiz, bende anlamadım gitti. selamlar..

hevesli bardak dedi ki...

Sen sözlükte yazıyor musun? Yazıyorum desen şaşırmam gerçi.

Müge dedi ki...

Sevgili Elmoş... Haklısın... Hele de İskandinavya, adamı sıkı homesick, foodsick, weathersick vs vs yapar. Ama medeniyeti de güzeldir.

Atla git Kopenhag'a bir hafta sonu, orada Türk bakkallar, kiosklar, manav falan vardı; ben oradayken bir zamanlar.

üşüme e mi? :)

Elmoş dedi ki...

Fenasi dediğin 5posta'cı değil mi? Geçenlerde, çok geç keşfettim ve çok hoşuma gitti. Stockholm'den Türk ve aydın bir insan çıkıvermiş diye bir sevindim, sorma.

Sözlük'te yazmıyorum ama Sözlük'e bol bol laf sokuyorum. Sözlük'te değil, Sözlük'e karşı yazarım.

Mügeciğim, iyi demişsin de Kopenhag'ı geçtim daha şehir dışına çıkamadık burada. O derece öğrenci bütçesiyiz, sen anla.

Gadno Kopele dedi ki...

aynen 5 posta.
@ hevesli bardak sözlük yazarıyım varsa yazılacak sipariş söyle. sözlük sofya şubesiyim, hallederiz icabında :) şaka bir yana, güzel bir duygu yazar olmak ben de yeni kabul edildim. selamlar.

Müge dedi ki...

Anlamam mı hiç... Yaşadım biliyorum. Ama mutlaka uygun bir zamanı gelecektir Elmoş'cuğum.
Bir tanecik bostan patlıcanına bile nasıl sevinip aldığımı hatırlar, gülerim hâlâ :))Bizi ziyarete gelen üç aile üyesine siparişimiz şu olmuştu: "bir valiz dolusu sebze meyve getirin". Getirdiler de. Ben o sebzeleri tepemden aşağı dökerek fotoğraf çektirmiştim :))

iyi ol e mi... :)

Unknown dedi ki...

tip of the day çok duru çok hoş bir anlatıma sahip çok tuttum; orayı da burayı da 5 postayı da elimden geldiğince kolluyorum, bu arada 2 en sevdiğim blog yazarının da Stockholm' de yaşıyor olması ilginç bir tesadifmüş hakikatten.

Elmoş dedi ki...

Buralar karışmış; aranızda fısırdaşmalar, gruplaşmalar, OHOO. Ben de safça, bana soruldu sözlük yazarlığı diye oturup cevap vermişim. Neyse, siz dersi bölmeyecek şekilde kısık sesle konuşadurun, biz devam edelim. HEHE.

Jülide'ye çok teşekkür ederim. Desteklerinizle büyüyor, çiçek çiçek açıyorum.

Müge Hanım, ben isminize bakıp sizi yaşıtım sanmıştım. Ondan Mügeciğim'lemişim, kusuruma bakmayın. Anlattığınıza çok güldüm, ne kadar haklısınız. 150 gram ıspanağa 9 milyon verilen bir yerde yaşamak, çok zor. İnsan hakları var diyorlar, böyle ıspanaksız insan hakkı olmaz olsun.

Müge dedi ki...

Elmoş'cuğum, lütfen n'olur, ölümü gör falan filan, bana Müge'ciğimlemeye devam et, çok hoşuma hem gitti hem geldi :))

Müge, de e mi? :)

hevesli bardak dedi ki...

Ben zaten sana sordum hayatım, ammaa aramızda hevesli yeni yazar varmış. Sağolsun. Sipariş de yazıyormuş.

seyyarat dedi ki...

Çikolatalar erimiyor getirdim önce onu söyleyeyim. Bir de sucuk da atardım gibi rahat ifadeleri Amerika'ya girerken ter atan biri olarak çok imrenerek okudum. Bizim valizlerimiz açılıyor getirdiklerimiz atılıyor gidiyor gözümüzün önünde. :( Avrupa başka Avrupa... :)

Dudu dedi ki...

Ilk gurbet yillarimda "hayyyatta tasimam yemek filan, var yok kiyafetlerimi, kitaplarimi tasiyorum" derken, simdi sana "damak hic erimiyor, kutu kutu getir. ben tarhana bile getirdim, kuru kayisilar, incirler, keten tohumlari...." diyebilirim.

Elmoş dedi ki...

Bu yoruma cevap yazmayi unutmusum, kusura bakmayin, simdi aklima geldi. Avrupa'da neyse de, Amerika'ya kilo limitinden Istanbul'da annemle yasayan kedimi bile tasimaya useniyorum acikcasi. :)

Ama guzel bir peynir, guzel bir lokum, guzel bir Turk mali urunu gelirken getirmeleri icin arkadaslarima yalvaririm, hic usenmem.