8 Şubat 2009 Pazar

Nordiska museet

Haşmet taşan binasıyla Nordiska müzesi.
Girer girmez görkemli Gustav bizi karşılıyor. İsveç'te yer gök Gustav. Nordiska girişinde soluklanırken.
Moda foturafıysa moda foturafı. Sergiyse sergi. Popoysa popo. (Popo cebimdeki cep telefonum aman pörtleme yanılgısı yaratmasın. )
70'lerden yeşilli-kırmızı göz ziyafeti.
Moda fotoğrafları sergisini özetleyen fevkalade güzel bir görünüm.
Kap-kacak sergisi girişindeki nefis fondan yararlanırken. Serhan.
Sabah akşam ve sonra yine sabah ve akşam Tyra Banks'in Top Modellarını sezon sezon izliyoruz televizyondan. Bir şeyler öğrendik, yalan değil. Sergiler arası kola molası vermiş iken.
Enterensandır ki Canon yazısını tam düz koymuşum. Kapağı ağzıma atarken özel bir planım bile yoktu.
Şöyle ne idüğü belirsiz fotoğrafı koyduysam sebebi var: Tarih yazmışız, tarih olmuşuz da haberimiz yok. Abaküsün yanında GameBoy'u görüyorsunuz ve işin acısı benimki kırmızı bile değildi. Çimento rengi GameBoylarla, ishal kedi kakası rengi monitörlerle oynadık saatlerce. 1 milyon 600 bin liraydı galiba aldığımızda. Paramızla rezil olduk.
Minik askerlerin olduğu bu rafı komple eve götürmek istedim.
Görmüş olduğunuz fotoğraf adeta bir Disney yapımından fırlamış gibi çıktı, görür görmez aşığı oldum. Tüm gün aynı fotoğrafı defalarca çekmek istedim. Böyle minyatür hayvancıklar falan. Konsepti anladınız.
Hangi çocuk bıçak bileycisiyle oynamak ister, bilemedim. But again, hangi çocuk yorgancı olmak isterdi ki? Bu soruya üzülerek ben diye cevap vereceğim. Sabah 6'da kalkıp, o soğukta servise inmiş, okula giderken, dükkanının hem vitrini hem de atölyesi olan cam önünde on-onbeş yorganın üstüne uzanmış, sakin sakin oturduğu yerden işini yapan yorgancıları gördükçe kararım pekişiyordu.
Oyuncak seksiyonunda elbette ki Lego olacaktı. Komiser Şahin'i Vespa'sıyla Emniyet'in önünde görüntülemeyi başardık.
Minyatür ev eşyası oyuncakları beni deliye çevirdiği için bu mutfak terazisine duyduğum aşkı aranızda pipisi olanlara anlatmam mümkün değil. Anlarsa beni kukular anlar diyorum. Oyuncak çamaşır makinası, elektrik süpürgesi, ütü falan derken TRT 1 Tatlı cadı, Bewitched'deki ev ve öyle kompakt bir hayat yaşamak hayalindeydim uzunca bir süre. Sevmiyorum anacım, SE-VE-Mİ-YO-RUM: Plazma televizyon ve modern ev gereçleri.
İsveçlilerdeki dayama-döşeme hastalığı eski yıllara dayanıyor. Bizde salona konup "vitrin/büfe" tabir edilen (selam olsun orta sınıf ailelere) camlı dolapları değerlendirip süsleyip çocuklarına hediye veriyorlarmış. Ondan sonracığma çocuklar da içlerine ıncık cincik mobilya falan tasarlayıp koyuyormuş. On yaşımda şöyle bir dünyanın varolduğunu söyleselerdi ilk tekneyle İsveç'e göçerdim. Çok iyi hatırlıyorum; bizim "büfe"nin birkaç rafında defalarca aynı şeyi yapmaya çabalamış idim.
Bu fotoğrafta geleneksel İsveç el sanatlarının modern izdüşümleri uğruna poz vermekteyim. Altımdaki sandalye asıl özne olacaktı. Güzelliğimle gölgelemişim. Ne yazık!
Görgüsüzlükte çağ atlayarak bu blogdaki en fotoğrafmanyağı entry'yi girmek üzereyim.
Dün Serhan'la Nordiska Museet'e gittik. Gitmekten geri durduğum bir yer olarak Nordiska'yı bunca zamandır İskandinav narsisizminin doruğu gibi görüyordum. Kültür Bakanlığı'na bağlı çalışmadığımdan da "banane, neyine bakıcam kabın kacağın" deme hakkım gayet saklıydı. Fakat gazetede Nordiska'ya yeni gelen moda fotoğrafları sergisi ilanını görünce, en azından bu geçici sergi uğruna Nordiska'ya bir uğrayalım diye düşündüm. İyi ki düşünmüşüm. Kap-kacak haricinde moda fotoğrafları dahil, geçici 3 sergi daha gördük. Bir de oyuncak bölümü vardı ki, eyvahlar olsun. İlgimi en çok çeken dollhouseları bir kenara ayırıp başka entry'de irdelemek için şerh düşeyim, şimdilik sizleri bir kaç Nordiska hatırasıyla şeyedeyim.

Hadi yine iyisiniz var ya. Ben de iyiyim. Sağolun.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

4. ve 7. fotoğrafa bayıldım. :)