9 Eylül 2008 Salı

Bayat Hanımeller bisküvi yerken

Ordu ne derse desin, Akrep Nalan "penye blüzde" post modern desenlerden vazgeçmiyor.

Akrep Nalan çalıyor fonda. Halikarnas'ta geçen yaz rastladım sana/Ne güzel bir geceydi o, sanki bir rüya/Şimdi sensiz bembeyaz Bodrum akşamında/Danseder gibiyim sanki kollarında dedikçe Akrep Nalan'la onenitestand yapacak erkeği gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Kilolu diye ölsün mü? Ölmesin. Bişey mi dedik? Yaşamasa söylemez böyle bir şarkı herhalde. Halikarnas'ta balıkları lüpletirken üçer-beşer hatta ve hatta onbeşer (yemin ederim gözümde elleri ağzı yağlı canlandırabiliyorum) bir salonbeyefendisi yanına yaklaşıyor, Pavarotti cüssesinde. Tanışıp masaya oturuyor, beraber lüpletmeye başlıyorlar. Sonra üstüne bir güveçte helva, oh. Üstüne lokumlu Türk kahvesi. Ağızla alınabilecek zevklerin büyük kısmı bittikten sonra gövdel zevklere geliyor sıra. Hazmı tamamlayıp beyaz boyalı bir eve doğru yollanıyorlar. Arnavut kaldırımları nefeslerini tıkıyor ara ara. Duvara yaslanıp soluklanmak için molalar veriyorlar. Şakaklarından şişmanadam teri akıyor. Akrep Nalan, gözlüğünü kulak arkasından tutup hafifçe kaldırarak çerçevenin altındaki damlaları selpaklıyor. Azimliler. Bu gece obezler kazanacak.

Tertemiz beyaz çarşaflı odaya giriyorlar, önce yatağa oturup ayakkabılarını kenara koyuyorlar. Sonra salonbeyefendisi uzanıp Akrep Nalan'ın dipleri terden sırılsıklam, erkek kesimli saçlarını okşamaya başlıyor. Akrep Nalan, Özal gözlüklerinin arkasındaki gözlerini sımsıkı kapatmış, "ben de insanım, benim de aşka ihtiyacım var" gibi öylece çaresiz uzatmış dudaklarını. Beyefendi bu isteğe karşılık veriyor. Pozisyon açısından çok renkli olmayan bu candan seksin sonunda Akrep Nalan yarı buruk banyoya giriyor. Yatağa geri döndüğünde üzerinde kusurlarını gizleyen batik bir gecelik var. Olsun. Ben onun sesini çok seviyorum. Onun bu albümünü evire çevire dinlediğimiz o yaz tatilini de çok iyi hatırlıyorum. Sevgiyi, aşkı, çalan şarkının sözlerinin anlamını o zamanlar çok bilmesek de içimizi titretir, bilmediğimiz şehirlerarası yol ağaçlarına, tepelerine, güneş batışlarına anlam katardı. Henüz walkman bir vücut uzvumuz ve anneye karşı gelmek milli marşımız değildi, nereye koyacağımızı bilmediğimiz koskoca el ayaklarımızla ergenlik de kapıya dayanmamıştı, hatırlatırım.

2 yorum:

özgür öztürk dedi ki...

selam
uzun bi aradan sonra göz attım bloguna,
işler yoluna girmiş gözüküyor
umarım iyiyizdir?
saygılar sevgiler

Elmoş dedi ki...

İşler yoluna girdi. :) İyiyiz. Sen nasılız?