Kronolojik sıraya göre olaylar şöyle cereyan etti:
Serhan bana burada bakkal işleten iki tipe taktığı isimlerden bahsetti.
Hayır, bundan evvel Serhan'ın Stockholm'e gelişi ve Huddinge'ye yerleşmesi var.
Sonra Serhan muhitini gezerken bir bakkal/market kırmasına rastladı. Kasada oturan adamı (ki ona ARAP ismini taktı) inceledi, ardından markette çalışan ve her model kıza bakışlarıyla sarkan, saçlarını geriye yatırmış adamı (kızlara her seferinde farklı tonlama/vurguya selam verdiğinden ona da isveççe hello anlamına gelen HEJSAN ismini taktı) farketti. Sonra bunları bana anlattı. Ben de aklımın kenarına yazdım. Günlük diyaloglarımızda falanca ürünü nereden bulabileceğimi kendisine sorduğumda "Arap'ta vardır" demesiyle Arap kelimesini isimleştirdik. O Arap'a bazen de Saddam diyor gerçi. Ben Arap demekle yetiniyorum. Ayy, ne ayıp. İnsanları şeyiyle yargılıyorlar. Yargılarım, ne var? Gülüyoruz işte şurada, ne diye insanhaklarıavrupamahkemesi kesiliyorsun?
Neyse, geçen gün uyandım ki burnuma buram burak sucuklu yumurta kokusu geliyor. Delirecek gibi oldum, gözüm döndü, biyerlerim şişti. Hemen Esen'i aradım. Duygularımı, düşüncelerimi onunla paylaştım. Esen gelirken eşşşekyükü bir bavul getirmişti, taksicinin bagaja bindirip indirirken iflahı kesilmişti hatta. İsveççe "abla sen naptın yahu, bunun içine adam mı öldürüp koydun" diyecek gibi oldu, dilin engellerine takıldı.
O koca bavulun içinde meğersem çeşit çeşit peyniridir, sucuğudur, kafam kadar lokumudur, aklını başından alacak nesneler varmış. Esen de ben "sucuklu yumurtaınnnhhhh" şeklinde inlerken sabah kahvaltısına davet etti. İyi de ben Årstaberg'e gidesiye heves kalır mı adamda? On dilim sucuk için (şair bu kıtada kangala sesleniyor) bir otobüs üstüne beş durak da trene değer mi?
Kalktım Arap'a indim. Helal et reyonunda ufak bir gezintiye çıktım. Efepaşa Güven Dilimli Sucuk isimli ürünün önünde bir süre düşündüm, düşünmedim, elime alıp kasadan geçtiğim gibi evde sucuklu yumurta haline getirdim. Sonra da happırı huppuru yedim.
Bak şimdi, bu sabahki manzaraya bak:
Sabah gümpat sesleri içinde kapının kırık posta girişinden bir zarf atılıyor. O zarf, en güzel zarf. Üstündeki eğri büğrü yazıda adresim, yollayanın ismi falan. Aa bir bakıyorum Behiç'in attığı 90'lar CDsi. İki güne gelmiş. Geçen gün bahsederken "bana da çekip yollasana" demiştim, ofisboyun forsundan mıdır nedir, şak demiş gelmiş.
Listede neler yok ki. Bir kaç ismi örnek olsun diye sayıyorum:
Akın, Akrep Nalan, Cartel (ful albüm, oy) Cemali, Çelik, Deniz Arcak, Fatih Erkoç, Gönül Gül, Grup Vitamin, Hakan Peker, İlhan İrem, Oya Bora, Sibel Alaş, Ufuk Bigay, Umay Umay, Ünlü..
Ben de bunları sırasıyla açıyorum, bir elim sucukta, yumurtada, bir elim winampte sonraki dinleyeceğim şarkının üzerinde duran cursorda. 90'ları baharatlı zevklere soundtrack ettim, ekmeğimi banıp banıp yiyorum beybe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder