Dün sinemaya gitmişiz, Avrupa filmimizi seyretmişiz, uygarlığa, bisikletlere ve güzel ormanlara, turuncu boyalı evlere, güneşli bahçelere doymuşuz. Eve geldikten sonra da kumandaya bir heves saldırmışız, bağımlı gibi aynı diyara bizi götürecek bir şey arıyoruz. Netflix, Amazon, Hulu, bakıyorum, bir şey bulamıyorum, kumanda ihalesi de bende kalmış, öyle kanalları tuşa sert basarak beşer onar attırıyorum, sonra geri dönüyorum. Salıncak gibi, hop yüzüncü kanallara fırlıyor, sonra iki basamaklılara geri dönüyorum. O sırada MTV'nin civarından geçtim, kazara birkaç saniye takılı kaldım, sonra bir daha değiştiremedim zaten. Catfish isminde bir program "oynuyor", konulu. Ve dramlı. Sunucu çocuk ve birkaç arkadaşından oluşan dinamik yapım ekibi (o kadar dinamikler ki, kendi aralarındaki enseye tokat sohbetlerini, yastık savaşlarını, böyle programın kendisiyle alakasız detayları da kısa kısa ve ara ara izliyoruz) internetten tanışıp, karşılıklı hoşlaşıp, beğenişip, uyuyana kadar telefonda konuşup da hala görüşmemiş çiftlerin gizemini çözüyor/balonunu patlatıyorlar.
Malum, internetten başlayan romantik ilişkilerin kimisi, bir tarafın yanlış bilgilerle, başkalarının fotoğraflarını kullanarak, bir dizi yalan sonucu genleşirken, kendi gerçekliğini yaratıyor. Sonra, sunucu/yapımcı Nev'in de yaşadığı üzere (bu kısma az sonra geleceğiz), alternatif gerçeğin gerçek hayatla hiç kesişmediğinin öğrenildiği an geliyor, ve balon patlıyor. Her iki taraf da zarar görüyor bu yüzleşmeden: Kandıran, kandırıyor olsa da bir süre sonra hikayesinin gerçekliğine kendi de inanmaya başladığı için ve bu hikayenin üstü çizildiğinde karşısındakini artık sonsuza kadar kaybettiği için; kandırılan, küçük düşürüldüğü, salak yerine konduğu, aslında hiç varolmayan bir insana aşk duyduğu, uzaktan uzağa evlenme teklifleri ettiği, aşk itiraflarında bulunduğu, cinsel fantaziler duyduğu ve hayalleri suya düştüğü için.
Serinin birinci sezonunu ve Nev'in başına gelen olayı belgesel olarak kaydeden aynı adlı filmi izledikten sonra genellemeyi rahatça yapacağım: Neredeyse her vakada fazla kiloları, sivilceleri, medeni durumu, cinsiyeti veya medyanın dayattığının aksine Barbie bebeğe benzemediği gerekçesiyle bu erkekler/kadınlar bazen fotomodellerin, amatör fotoğrafçıların, sanatçıların fotoğraflarını kullanarak (hatta üç vakada izlediğim kadarıyla kadınlar erkek profilleri oluşturarak) aylarca, yıllarca tutkulu yazışmalar yapıyorlar. Kandırılan taraf ufacık da olsa bir şüphe duymaya başladığından Nev'e email atıp yardım istedikten sonra birkaç günlük bir sürece giriliyor, sonunda yalanlar ortaya çıkıyor, karşılıklı tanışılıyor ve gözyaşları şoklara karışıyor. (MTV'nin websitesinden bulduğum bir bölümde başkasından çaldığı fotoğrafla erkek profili oluşturan transgender bir birey, aylarca yazıştığı kızla karşılaştıktan sonra seride ilk kez mutlu son gerçekleşti, izleyiciler - ben! ben! - gözyaşlarına boğulurken, gençler bulduklarından memnun, sevgili oldular.)
Nev'in macerasını anlatan, şu anda kendi sunduğu bu televizyon yapımının türemesine yol açan ve abisiyle bir arkadaşı tarafından çekilen belgesel film "Catfish" de üç aşağı beş yukarı aynı yoldan gidiyor, pek çok tartışmalı farkla elbette: New York'ta fotoğrafçılık yapan Nev, gazetede yayınlanmış bir fotoğrafından esinlenerek yapılmış yağlıboya bir tablo işyerine gönderildiğinde çok şaşırıyor. Resmi yapanın sekiz yaşındaki dâhi çocuk Abby olduğunu öğrenince Abby'yi motive etmek için ona tablosu yapılabilecek yeni fotoğraflarını emaille yollamaya başlıyor. Yeni tablolar ofis duvarında birikedursun, Nev, Abby'ye abilik etmeye Facebook'ta da devam ediyor. Bu esnada tabloların kargo işleri dolayısıyla annesi Angela ile de Nev zaman zaman telefonda konuştuğundan, onunla da Facebook'ta ekleşiyor. Sonra sahneye 19 yaşındaki bakire ve güzel abla Megan giriyor; Facebook'tan ikisi ekleşiyor, Nev'in antenleri işte bu sefer başka bir sebeple havaya dikiliyor. Fotoğraflardan gördüğü kadarıyla beğenip, mesajlaşmaları sonucu aşık olduğu bu genç kızın uğruna ve bir dans festivalinin fotoğraflarını çekmek bahanesiyle Abby'nin memleketi Michigan yakınlarına gidecek Nev, fırsat bu fırsat sanal damadı olduğu aileyi ziyaret etmek istiyor. Adrese gittiğinde onu büyük bir dram bekliyor: Şizofren evkadını Angela, iki spastik üvey oğlu, ekrandan bile anlaşılacak kadar zeka eksikliği olan kocası ve tabloları yaptığını iddia ettiği Abby isminde sekiz yaşında kızıyla zorluk dolu bir hayat sürerken bir yandan yağlıboya tablolar yapmaktadır. Çeşitli profillerden çaldığı fotoğraflarla Facebook'ta Megan dâhil bir düzine karakter oluşturur ve bunları Nev'e duyduğu platonik aşkı sürdürebilmek için, onun gözünde Megan'ı daha gerçekçi kılabilmek için yapar. İki cep telefonunun birinden kendisi, diğerinden kızı Megan olarak konuşarak aylarca Nev'i idare eder. Megan karakterine bürünmüş Angela'nın kendi ses kaydı olarak gönderdiği kayıtların ünlü sanatçıların kayıtlarından çalma çırpma olduğunu anlayan Nev, işi inada bindirir ve Megan maskaralığı bu genç adam bir gün arkadaşlarıyla eşikte bitene dek sürer.
Televizyon serisiyle sorunumuz yok; zira Nev'den yardım isteyenler kimi zaman gettonun göbeğinde oturan, teknolojiden pek çakmayan ve Google Images hizmetinden, Google'da doğru kelimelerle ararsan bir insana dair çoğu detayın önüne düştüğünden bihaber garibanlar: Küçük şehir insanları, çocuk-anneler, striptizciler, son umudunu internetten birini bulmaya adamış asosyaller vs. Bu yüzden onlara ne anlatıldıysa inanmışlar, kontrol etmeyi akıllarından zaten geçirmemişler ve Nev'in onlara beş dakikalık bir araştırmayla söyleyemeyeceği şey yok. Fakat belgesel bir film olduğu iddia edilen Catfish ile ilgili eleştiri çok. Şöyle ki; böyle okumuş, yazmış, donanımlı, internet üzerinde ters takla atacak, New Yorklu, dünyanın poposuna parmağını sokmuş bir insanın Michigan'nı köyünden şizofren bir evkadınının anlattıklarına inanıyor olması ve ne tesadüf ki bu işin henüz şüphe uyandırmadığı sıralardan itibaren gelişmelerin filme çekiliyor olması inandırıcılığı çoğusu için yitirmiş. Her durumda sonradan yaptıklarını gözyaşları içinde itiraf edecek Angela, bu çokbilmiş şehir oğlanları tarafından kurban seçilmiş gibi görünüyor. Sonuçta hayatını bu küçük kasabadan hiç ayrılmadan geçiren orta yaşlı bir kadının, eğitimi, oturuş kalkışıyla sınıfını çok güzel belli eden bu adama sunacağı hayatlar ne kadar çeşitliydi? Nev, kokusunu aldığı başarısız bir oyunu bilerek sürdürüp, yalancıktan inanıyormuş gibi yapıp ondan bir dram mı yarattı?
Aman, neyse ne. Şimdi bunları bir kenara bırakalım da, bizim yakaya gelelim.
Beş sene kadar önce Fulden Uras'ın en acı şekilde deneyimlediği bir catfish vakası gerçekleşmişti, bilen bilir. Videosuna sponsor ararken (hikayenin şurası da bir o kadar acıklı ya, kendine klip çekemeyecek kadar çulsuz, yapımcısız, kısaca ünsüz ünlü olma hali) internetten tanıştığı, telefonda konuşarak aşık olduğu, şu an bulamadığım bir röportajda anlattığı üzere uyurken bile karşılıklı telefonu kapatmadıkları bir duygu seli yaşadığı bu adam, her gün Uras'a yüzlerce gül gönderiyor, her fırsatta evlenme teklif ediyordu. Doğuda bir aşiretten olduğunu ve ailesinin sanatçı gelin istemediğini, bu yüzden kendisiyle tanışmaya, görüşmeye gelemediğini söyleyen adama inanan Uras, körü körüne bu işe daha da tutunup etrafta "Evleniyorum!" demeçleri veriyordu. Bu uğurda tek başına bir kına gecesi bile organize edip düğün tarihi (her nasılsa) aldı, fakat kına gecesinde arkadaşlarıyla dans ederken aldığı bir telefonla ertesi gün damadın düğüne gelemeyeceğini öğrenip yıkıldı. Sonradan kimi internet sitesi damadın kadın olduğunu, asıl bu yüzden ortaya çıkamadığını açıkladıysa da işin aslını ne ben, ne siz, hatta FUras bile asla öğrenemeyecek sanırım.
Bu arada sanal kandırıkçılığın adı neden "catfish" oluyormuş diyenlere, belgeselin sonunda Angela'nın kocası yarım aklıyla şu hikayeyi anlatıyor, oradan geliyor:
"They used to tank cod from Alaska all the way to China. They’d keep them in vats in the ship. By the time the codfish reached China the flesh was mush and tasteless. So this guy came up with this idea that if you put these cods in these big vats, put some catfish in with them. And the catfish would keep the cod agile. And there are those people who are catfish in life. And they keep you on your toes, they keep you guessin’ they keep you thinkin’ they keep you fresh. And I thank god for the catfish, because we would be dull and boring if we didn’t have somebody nipping at our fin."
Yarım akılla da olsa, ağızdan çıkınca tam tartan bir söz. Tabii bu adam olan biteni hiç bilmediği için ne bağlamda söylediğini ayrıca ve hep merak edeceğim.