Geçtiğimiz hafta Pazar günü Air konserine gittik. Üstelik de hiç de gitmeyecekken. Kişi başı 80 teleyi veremeyeceğimiz gerekçesiyle. Sen tut Couchsurfing'den bir adam bana Stockholm'de fotoğrafçılık temalı bir mesaj at, üstüne Air konserinden bahsedip damarıma bas. Meğer kalkıp Oslo'dan bu konseri izlemeye geliyormuş, biletleri cebinde. Türk bir (bayan) arkadaşımız da buna eşlik edecekmiş, vizeye başvurmuş kız. "Üç günde çıkar" diye bir de yalan uydurmuş. Okuldan akseptans aldıktan sonra bile 2.5 ay beni vize için bekletmiş adamlardan bahsediyoruz, kız herhalde "çocuğu kafakola alıyım da, gerisi kolay" diye mi düşündü, naaptı anacım. Adama bir de 160 tele gömmüş, iki üç gün sonrasına başka bir konsere yine bilet aldırmış aynı yerde, o da 160 desen 320 tele. Çocuk da bir umuda tutunmuş garibim, kız gelecek, egzotik ülkeden bir esmer dilber, vay anam var, aradaki günlerde de bir otelde balayı. Sonra konser günü gelip çatanda çocuk bana mesaj attı, "bayan gelmiyor, biletleri alacak kimse var mı" diye. Bilmiyorum bana mı işittiriyor. Hemmen atladım. 80 teleye anlaştık. Koskoca Air konserine kişi başı 40 tele verdik. Nasıl sevindik anlatamam. Üstelik de konşer Berns'te. Berns derken, "havalı mekan" anlamında. Kalktık gittik, Pazar akşamı Serhan'la bir sıraya dizildik. Daha önce Berns'e gitmediğimiz için hafif bir görgüsüzlük de var üzerimizde. Yersiz gülmeler olsun, her şeyi parmakla gösterip sevinmeler olsun, daha içeri girmeden kendimzi belli ettik tabiyki. Sonra o Halk Ekmek kuyruğu bitip içeri girende ouuu. Gözlerimizi o havalı avizelerden, o ışıklardan falan alamıyoruz. Utanmasak konsere sırt dönüp etrafı seyredeceğiz, Babylon'da kız avına çıkan ayular gibi.
Dışardan bir görünüm.
İçerden bir görünüm. Konser başladığında önce çekingen çekingen dirseklerimizi masada sabitleyerek sadece ellerimizle alkış tuttuk, sonra dayanamayıp inceden gerdan kırdık. ŞAKAŞAKA, masaları kaldırmışlardı. Adil Düğün Salonu mu sandın, cicim!
Ön grup olarak "We fell to earth" çıktı. Kim olduklarını bilmiyorum, ama neredeyse eminim ki İstanbul'da çok popülerdir ve hatta "onlar artık çok piyasa oldular aay" seviyesine bile gelinmiştir. Bant'ta iki üç kez kapağa adı yazılmıştır falan. Neyseciğime, gayet beyefendi bir şekilde çaldılar, dinledik. Bu esnada yanımızdaki Fransız adamın esnekliğinden faydalanarak, az az ilerleme tekniğiyle ikinci sıradan birinci sıraya doğru ilerledim. Fransız adamın, nasyonelist bir bilinçle en önde durmayı en doğal hakkı gören küt siyah saçlı, siyah çerçeveli gözlüklü "ekselanns ekselaans" diye şarkı bitimlerinde bağıran sevgilisinin yanında yarım kişilik bir boşluk vardı ön sırada, minik dirsek temaslarıyla onu hallederim diye hiç kafama takmadım. Solumda da üç emo, bereleri başlarında, Air bekliyor. Az da onları itiyorum. Daha konser başlamadan hafif nümayiş yaratıyorum. Öyle böyle, en sonunda en ön sıraya geçtim, HOCAM! Hem de 1.5 kişilik bir yer açarak kendime. Konser başladığında bileğimin hakkıyla geldiğim bu yerin hakkını verdim; çok alkışladım, çok bağırdım. Bundan iki sene önce İstanbul'da Kuruçeşme Arena'da izlemiştim; mekanın büyüklüğünden mi, kalabalıktan mı bilmiyorum, bu sefer bambaşka bir Air gördüm. Bunda elimle uzanıp tutacak kadar yakınımda olmamın da etkisi olabilir, insanlar alkışlamak için şarkının son notasına kadar beklediği için aniden piyanist şantör orgun power tuşuna basmış gibi şarkılar bitiverdiğinden o büyülü etkinin kalmamasından dolayı olabilir. Yine de İstanbul'daki performansı katlayıp kenara koyacak kadar muazzam, hem de seyirciyle samimilerdi. İstanbul konserinde çok iyi hatırlıyorum, bizi selpak gibi kullanıp kenara atmış, bizi hiç sevmiyorlarmış, sanki haftaiçi bile olsa gelmekteki sadakatimizi yeterli bulmamış gibilerdi. Şarkıları iki kat hızda çalıp yüzümüze bakmadan gittilerdi (Bir kere bise gelmişlerdi ama. Bize değil, bise).
Andan sonracığıma, "son albümden de çaldılar, onu da çaldılar, bunu da çaldılar" kısmını es geçiyorum. Yiyip içtiğim benim olsun müsadenle. 1.5 saat sonra da konser bitti işte. Bir burukluk çöktü içime. Sanki sabaha kadar çalacaklarmış keyfime göre, söz vermişler de tutmamışlar gibi bir sızı. Arsızca bis için niyetlendim, ayağımı yere vura vura. Baktım adamlar tası tarağı topluyor, paltoları almak için çil yavrusu gibi dağıldık. Az önce müziğin etkisiyle, paket lastiğiyle tutturulmuş spagettiler gibi sımsıkı bir aradaydık halbuse. Müzik susunca mikado çöpleri kadar bile ahbaplığımız kalmadı.
Konseri locadan, lordlar kamarasından, kaptan köşkünden izlediğimin belgesi ektedir, gereğini arz ederim.
Konseri locadan, lordlar kamarasından, kaptan köşkünden izlediğimin belgesi ektedir, gereğini arz ederim.
Burada soldan ikinci, yer yer soldan birinci sürekli sallanan kafa benim. Yanımdaki Fransız ekselansı gözlüğünden de tanırsınız artıkın. Ayol sabah sabah bulduğum videoya bak hele. Kamaraya yakın olan kocakafa da Serhan.
Serhan solo kafa şovda.
8 yorum:
O yıllardan bir Rolling Stones konseri de "yuvarlanan taşların altında kaldık" başlığıyla verilmişti bilmemkaç sayfa. Yine ben yine Rolling Stones evet.
Berns de bir Berns'miş canım.
Şu "yine ben..." diye başlayan cümlene öyle çok güldüm ki, köylü karılar gibi ağzımı kapaya kapaya.
çok şanslısın
Yeni albümün sevinciyle oralara da uğruyor olabilirler ama. :)
good newsss:))
hay kaptan köşkü felaan çok pis hava atmışsın. rolling stones kesmemişse diye ben daha devam edeyim dedim ehe.
ayrıca hayınsın hani dergiye yazacağdın. burdan heyecanlanan blue jean sevenlerini kucaklıyorum.
blücin'e mi yazıyorsun? neler söylüyorlar öyle tanrım? hangi dergi yoksa?
Yok, bu dergi başka dergi. Beterpan. Blue Jean'le de bir alakam yok. Tüm sevenlerimle tek buluşma noktam Elmosdiyorki.
Yorum Gönder