İsveç'teyken ayağıma oje sürerken mi ne, popomun altında kalan kumandanın azizliğiyle açılan oranın TRT'sinde bir belgesele rastlamıştım. İstanbul Üniversitesi'nin klasik kapısının da kolajlandığı bir takım görüntülerin arasına serpiştirilmiş, "Eski Dinci, Sonradan Çağdaş ve Yakın Zamanda Yine DinciMinci eğilimlerde Türkiye'nin Gençliği neye benziyor?" temalı, şahane bir belgeseldi. Röportajcı kadın mutlaka ki çevreden aldığı duyumlara uygun giyinmiş, nasıl mesela, üstünde bir uzun tunik, altında pantolon. Veyahut elbise, altında tayt falan. Hani her yola gelir. Eğer uygun ortam olursa flip flopla kısa elbisesini giyecek. Yok uygun ortam olmazsa, şalını başına örtecek. Yine de bir İsveçli, en paçoz İsveçli, en paçoz Avrupalı kadın, bir Amerikalı kadından yeğdir. Amerikan kadını, adeta kadınlığın bambaşka bir salkımsaçaklığını, kadınlık hallerinin defosunu, seri sonu mamüllüğünü, ihraç fazlası olma halini yaşıyor. Bir: Zaten ağızlarını cadde kızları gibi yaya yaya konuşmak ve ortamda olmayan bir arkadaşları hakkında atıp tutmak, ona nasıl da terso çıktıkları sözde diyalogları "dedim/dedi" şeklinde anlatmak faaliyetinden ekmeklerini çıkarıyorlar, hem de giyinmek, süslenmek sevmiyorlar ve bunun için takdir bekliyorlar. İki: AYAKLARINA CROCS GİYİYOR VE BUNUN İÇİN TANRI KATINDA, OLMADI BENİM KATIMDA YARGILANIP CEHENNEMİN DİBİNE GÖNDERİLECEKLERİNİ BİLMİYORLAR. CROCS, I MEAN, C'MON GENÇLER. Paletle gezin oldu olacak şehirde, pratik olur. Adımlar büyür. Crocslar yazlık izindeyken giydiğiniz flip floplarınızın içinde, leş gibi ayaklarınız, leş gibi tırnaklarınız, toynaklarınız. Üç: Her yola geliyorlar, zahmetsizler ve bu yüzden de dünya onlara bayılıyor. Dertsiz örtü adeta, kir de tutmaz, kin de. Dünyada hiçbir ülke yoktur herhalde ki, kadınını Amerikanın rahatlığıyla kıyaslamasın. Güzellik için demiyorum bak. O zaman Ukrayna falan filan. İki erkek arkadaşla dışarı çıkan her Türk kızının dinlemek zorunda kaldığı malum bayık sohbetler. Ukraynalısıymış, Rusuymuş. Yanındaki kıza gönderme yapıyor, hedef saptırıyor güya. O öyle anlatacak, o kız da diyecek "vay bak kaçırıyorum, çocuğun bende gözü yokmuş, gözü taa yükseklerde", sonra senle mi olacak? Hadi de ki bu ütopik fikirlerini gerçekleştirdin, Ukraynalıyı alıyorsun da ne oluyor? Pamuk hali, mermer gibi teni baki mi kalacak? Mezara mı götüreceksin? İki bebekten sonra karnı yere yaklaşınca, kaşı gözü stresten, et yemekten, yağ yemekten irinli sivilce dökünce, "onu giyme bunu giyme" vetolarıyla onu mahalledeki Cansever Giyim'e abone ettikçe, ayağına "gueaggghh, çok şükür" diye geğirip, şükreden ablaların giydiği burnu açık, mantarlı dolgu topuk ayakkabılardan giydirince o da Halime olmuyor mu? Oluyor. Ama bak, Amerikalılardaki rahatlık, koyver gitsincilik, yuvam yıkılmasıncılığa ek olarak Avrupa'ya maledilen "sürekli yalnızlar, anne babaları hiç sallamıyor adamları, kapının önüne koyuyor"culuğun kralı da kendilerinde. Yangelyatturizm güya ilişkileri. Her erkeğin hayali onlar. Yok canım. Külahıma anlat. Öylesi makbul olaydı, o zaman o erkek peşinden koşan da bir türlü bulamayan kadınlar piyasada dımdızlak kalır mıydı? Soruyorum. O zaman vapurda, kafede, barda, alışverişte yanımızdan geçip giden binelli tane kadından ayrı ayrı "mesaj attım cevap gelmedi/aradım açmıyor" duyar mıydık? Bak, bunlar da muhtaç. Bunlar da yazık. Sen önce kendi ülkendeki Çocuk Esirgeme Kurumu'na gitsene, daha büyük sevap değil mi? Bak, onun da yapılmışı var işte. Bak, hazır kadın her yerde. Neden sanki rahatı istiyormuş, zahmetsizi tercih ediyormuş gibi triplere giriyorsun? Ondan, erkekler aslında bize bayılıyor. Fettana bayılıyor. Kaprise bayılıyor. Ama söze geldim miydi, vay yabancı kadın bambaşka. Yabancı kadın insanı rahat bırakıyor. Bunlar pazar kızıştırma taktikleri ve kimse kanmasın lütfen. Bu mesajı onbeş kişiye daha şeyyaparsanız bu kötü şans bozulacak ve bir anda zenginleşeceksiniz. Ahanda şuraya yazıyorum: Bunlar tamamen ekonomiyi, piyasadaki huzuru bozmak için yaratılan spekülasyonlar. Öyle miden genişse, o zaman sen aldatınca kadının rahat davranması anının tatlılığını takiben, onun aldatışının nasıl midene gaz yapacağını düşün, ARKADAŞ! Kıskanmıyor nasılsa diye tüm arkadaşlarıyla yatıp kalktıktan sonra, acaba aynısını o da yapıyor mu diye uyuyamadığın geceleri hesap et şimdiden. Bak bakalım, kar zarar tablosuna göre hangisi daha karlı kısa vadede.
Ha, ne diyordum köpüklenmeden önce;
Kadın soruyor, cinsel hayatımızı soruyor. Bak. Cinsel hayatımızı soruyor, kızlar da yabancı ülkenin devlet kanalında diyor, "If we want, we can sex." Böylece ingiliş gramerine, English Time, English World isimlerinde Kadıköy arka sokak kurslarından yepyeni bir fiil ekliyor. İşi kolay kılıyor. You can sex, I know. Nasıl bilmem? Hepiniz saldırıyorsunuz üniversite birinci sınıfta, bir anda o erkekler neye uğradığını anlamadan kapanın elinde kalıyorlar. Sonra bu kızlara soruyor röpcübaşı: "Yaptınız mı peki?" Cevap da hiç şaşırtıcı değil ne yazık, yalan refleksi, İsveç devlet kanalı da olsa, sorumluluk bilinci epey yüksek: "No." Çünkü evleninceye kadar saklamak istiyormuş da. Özel olsunmuş. Olsun. Bu kızlar beyin denen şeyi annelerinden miras alıyorlar direktoman. Vücuda ekli gelmiyor o parça. Annenin eskisini kullanıyorlar ya. Anne sözleri ağızlarında. Özel olacakmış, güzel olacakmış. O kukuya gelesiye, nereler var kıymetli. Onlar için hususi öğüt veriyor mu o anne? Yok. Bir tek o kuku, saklanmalı. Yangında ilk saklanacak şey. Kukumav kuşları sizi.
Sonracığıma, şimdi de görüntüde Nevizade var. Dejenere gençlik, elde biralar. Ooo. Röpcü hemen onları enteresan bir tür, çölde Alaska kurdu misali inceliyor. Soruyor. Dinle ilişkileri nedir, Allah'a inanıyorlar mı? Ailelerinde dinci var mı? Namaz kıldılar mıydı? Kızlardan bir tanesinin kafası iki milyardan, üçe doğru atan bir taksimetre. Üstelik gece tarifesinde. Kız ilk başta "rahatım ağbeaa, yemişim dini, tanrıyı" modlarda. Sonrasında kendine ayar çekiyor, diyor "I pray to god every night. I say, thank you for everything. Every night before I sleep." Tabii röpcü bizim ülkedeki hassas poponu yiyim ayakları bilmediğinden, kızı bir yere oturtamıyor. Soracak gibi oluyor. Kızın klasik kabarık, bukleli, metalci saçları, yüzünü kapatıyor. Görüntü değişiyor. Ülkeme bir kere daha hayran oluyorum.
Bunu anlatacaktım işte.
3 yorum:
gecenin bu saatinde gülümsettiğin için teşekkürler
Öncelikle benim daha da sinir olduğum o crocsların ayakkabı versiyonlarını da yapıp takım elbiseyle bile giyiyor olmaları. Hadi onu geçtim bunu domuz gribinden daha hızlı yayıp o banyo terliği görünümündeki zevksizlik abidesini yeğenimin benden istemesini sağlamaları beni gerçekten yıktı.
Röportajda aslında beklemediğim hiç bir şey olmamış. Sordukları her soru karşısında "Oh interesting!" diyen Amerikalılar da önce kukusal durumlara dair bilgi edinip zannımca bir kukumetre ile bizim ne kadar dindar olduğumuzu ölçüp NŞAda alkol vererek kontrollü deney gerçekleştirirdi.
Hasılı crocs giyen, pantolonunu omuzlarına kadar çeken bir Amerikalı da bu röportajı böyle yapardı. Tek fark soru aralarında düşük IQsunun da yardımıyla kendince çıkarımlarını acımasız bir şekilde paylaşır ve bunu yaparken de gülümserdi ve biz hiç bir şey anlamazdık.
İşin cevaplar kısmına hiç girmedim çünkü bu tertemiz sayfanın Amerikalılara karşı içimi dökme aracı olarak bana verilmiş olması beni çok heyecanlandırdı. :)
Herkese afiyet olsun. Tekrar bekleriz.
Yorum Gönder