29 Temmuz 2012 Pazar

Cem Özer'le ilgili

bir yazı yazacaktım. Geçen haftalarda bunun için, bu adamın yazık olmuş hayatı için, bir türlü yerini bulamazlığı ama kendinden de bir türlü ümidi kesmeyişiyle ilgili tüm düşüncelerimi döküp saçmak için tüm imkanlarımı seferber edip işe koyuldum. Fakat Cem Özer'in bahtsızlığı öyle ileri bir boyuttaymış ki, düşün, benim yazının bile sonu gelmedi. Elimde anlamsız bir fotoğraf yığını kaldı sadece.


Bu fotoğraftan lafı nereye getirecektim asıl; İstanbul'daki tembel yazları çok özlüyorum bazen. Sadece İstanbul'u veya yazları değil de, geride kalan, kaybettiğim her şeyi tüm yoğunluğuyla hep özlüyorum. Hemen önümdeymiş gibi gözümde canlandırıyorum ve bir anlık seviniyorum. Sonra gözlerimi gerçek dünyaya açıyorum ve kendimi yine bu çamurun içinde, Boston'da, dünyanın en kaba, en çirkin, en sevimsiz insanları arasında buluyorum. 

Buradan kurtulacağımızı, er geç kurtulacağımızı biliyorum. Sadece o zamana kadar kendimi nasıl oyalayacağımı kestiremiyorum.

4 yorum:

seyyarat dedi ki...

Ben rüyalarımda Boston gördükçe senin böyle şeyler söylemen...

Elmoş dedi ki...

Uzulme, senin gordugun Boston'la benimki bir degil.

hevesli bardak dedi ki...

Ya bizim beyin özlediği Boston?

Elmoş dedi ki...

Senin beyin ozledigi Boston Seyyarat'inkiyle ayni istikamette gulum.