Şenay Düdek'in hayatımda yeri çok başkadır. Müge Anlı'yla yaptığı programların üzerimdeki etkisini daha önce burada uzuun uzun anlatmıştım. Müge Anlı derken, şimdiki sosyalsorumlulukprojesi olanı demiyorum. İşşi güccü dedikodu olan versiyonunu kastediyorum (onca dedikodudan sonra Türk filmi usulü fahişenin hamamda yıkanmasını mı sembolize ediyor bu kayıp ailelerine kendini adama durumu, bilemedim). Bir de Müge Anlı'nın şimdiki programındaki asık suratlı ciddiyeti o zamankinde de mevcuttu. Kayıp aileleriyle meşgulken bu ciddiyet, bu ağız eğmeler doğal duruyor da, "efendim, gerçekten ilişkiniz var mıydı yok muydu şimdi" diye çıkışlar, alt tarafı seviyeli-seviyesiz ilişki peşinde olanların davasında epey tuhaf kaçıyordu. Düdek-Anlı ikilisi şu an herhalde sönmüş olan, fakat yakın zamana kadar her kanalda bir versiyonu bulunan "Orada neler oluyor?/Bizden laf çıkmaz/Bir de bu laf çıkmayan hali, düşün" benzeri programlara sebep oldular. Bir süre reklamları döndü programları başlamadan önce, ağzımın suyu aktı. Türkiye'de nihayet hakkıyla dedikodu yapılsın diye. Görkemli dedikodu sektörü o zamana kadar gazetelerin arka kapağından, televizyonlardaki sakil programlardan öteye gitmiyordu. Daha, daha kirlenmek istiyorduk. Elimiz yüzümüz dedikodu olsundu.
"Dobra dobra"yla ilgili aklımda kalan tek sorun, programın sabahın köründe başlayıp, uyku düzenimi altüst etmesiydi. O zaman sabah erken kalkıp, izleyip, geri yatma şeklinde bir düzen oluşturdum (Sakinleşelim, daha öğrenciydim). Birkaç aya "Dobra dobra" el yüz yıkama yağlama programına dönüştüğünde, "senden bir şarkı alalım o halde" programına dönüştüğünde de gönlüm geçti. Bir daha izlemedim.
Fakaaaaat, dün gece tam rüyaya dalmadan aklıma bir şey geldi ki, sabaha kadar her uyandığımda hatırlayıp kıs kıs güldüm. Sonra başka bir şeyi de hatırladım, ona da güldüm. Dur ikisini de koyuyorum, azıcık da siz gülün.
Heliberi saçına selam olsun mu? Ten rengi de aynı, birebir X-men'i Düdek'ten modellemişler. Du-deck.
Bazen program esnasında sohbetler gevşemişken Şenay Düdek acı çekerek "YAU bugün bana zorla makyaj yaptılar yine, yahu, saçını topla diyorlar" diye şikayetleniyordu. Yazık be. Kadını zorla kadınsılaştırma sürecine sokmuşlardı. Hayatında kadınsı bir şey yapmamak için saçını at kuyruğuna dahi toplamayıp makulce ve Doktor Bilal modelinde kestiren bir kadını, ortamın Ugly Betty'si olarak görüp, "dur kaşını alalım, dudağına ruj sürelim". Bir de yeniyetme kalıyor acele kadınsılığı Müge Anlı'nın "hanımefendi kız"lığının yanında. Müge Anlı "bugün parlatıcı da sürmüşüz bakıyorum" diye sinsice kadınlığını teftiş ederken, "hiç sorma Mügeciğim, bana bir şeyler yaptılar makyaj odasında ama.." deyip mahçup oluyordu.
Şenay Düdek'in lezbiyen olduğu iddia ediliyordu sıkça, halinden tavrından dolayı. En sonunda sığ gazetecilerden biri (galiba Ayşe Arman) lezbiyenliğini sorunca, İzmir'in eski mafyası mı, saygın delikanlısı mı, ya da gazino sahibi mi tam hatırlayamadığım babanın erkek gibi büyüttüğü, gururlandığı Düdek, babanın da gururunu düşünerek "aseksüelim" demek zorunda kalmıştı. Delikanlılığından dolayı sessiz kalıp lezbiyenliği üstüne alması, ne de ailesini leke altında bırakması söz konusu olamazdı. Soruyu sorana ayrı, cinselliğini ifade edebilme özgürlüğünü bastıran şartlara ayrı ayrı kafamı sokuyor ve devam ediyorum.
"Dobra dobra" programının stüdyosu, hangi Uzaylı Zekiye'nin fikriyse, Blur'ün "Music is my radar" videosundaki gibi hazırlanmıştı. Şu üstteki kötü fotoğraftan daha net tek bir halini bulamadım, benzerlik çarpıcıydı halbuse. Benzerlik dediysem, tabii onun varoş cilalısı. Ajdar'la Arto'nun önce dövüşüp sonra seviştiği bir video buldum, programdan. Onu koyuyorum, stüdyoya iyice bakan benzerlikleri görecektir. Saygılarımla.
9 yorum:
Ahha! Ben bu Arto'lu bölümü biliyorum, Arto'nun Ajdar karşısında takındığı normal insan tavrını da çok takdir ettim. Şov artosu gitti senin benim gibi arto oldu resmen.
Ben Arto'nun şirretliğini adeta boyna dolanan neydi o tüylü şeyler, hah, işte onlara benzetiyorum. Tamamen parodi amaçlı geliyor o halleri. Onun dışında diğerleri kadar normaldir gibi geliyor, normalde.
ahahaah heliberi ye mi yoksa ajdar ın 'erkek değeri bileceksiniz erkek erkektir, sizlerden nefret ediyorum' çığrışına mı yansam alaam.
stüdyo er meydanı dizaynında, sanki arena. boş bulan kapışsın, koşuşsun, dönelsin etrafında amaçlı heralde.
şey gibi şey hani oynardık 'yağ satarım bal satarım'. bak kesin memedali bey gelse bu programa bunu yapardı.
harika tespit.
çok iyiydi.
Merhaba Elmoş Hanım,
Blog blogu actı ve sizin yazılarınızla tanıştım ve çok severek okuyorum. Tarzınızı ve keime -konu seçimlerinizi beğeniyorum. Anladığım kadarıyla da başınıza musallat olmuş bir tez var;kolay gelsin.
Melih ve Gulaye, yazdıklarınız için çok teşekkür ederim. Yazarken kendimi eğliyorum, başkalarını da eğlendirebiliyorsam ne mutlu.
çok güzel bir yazı ve çok güzel bir blog
tebrikler...
Teşekkür ederim. Vitrine bakmakla kalmayıp, dükkana da girseydiniz. :)
Şenay Düked bizim burada oturuyor. Ara sıra görüyorum ismini vermek istemdiğim pastanede, haftada 2-3 kez karşılaşıyoruz, hep güneş gözlüklü ama tanıyorum yinede çünkü öyle bir sıfat, tip tanınır. Geçen güneş gözlüğü yoktu ama yanında bir adam vardı. Şenay'cım şöyle böyle oldu diye anlatıyordu. 150 yaşına kadar yaşasada tipi aynı kalır bu kadının. Zamanım olsada bunların programlarını kaydedip, yarın şenay günü yapıyoruz millet deyip toplanıp bizimkilerle izlesek hep beraber, gülsek eğlensek ne güzel olmaz mı?
Yorum Gönder