7 Şubat 2010 Pazar

Bloglarda, Twitter'da, Zaytung'da bile alttan alta... Her yerde herkes şikayetçi; vay ne kadar yavan, hep birbirine benzer şeyler yaşamışız. Hepimiz aynı şeyi seyretmişiz, aynı şeye gülmüşüz, aynı şeyleri okumuşuz, hiç orjinal değilmişiz. Seksenlerde doğanlar olarak Parliament gece sineması, Cumartesi sabahı erkenden çizgifilm seyretmek; okul önüne gelen seyyar satıcıdan bir tarafı çizgili diğeri kareli not defteri, Barbie albümü için pakette beşli çıkartma almak, yılbaşlarında tombala oynayıp saat 12'de dansöz için sevinmek, dönemin Türkçe pop şarkılarını ezbere bilmek.. Ay baydı bunlar, diyorlar. Diyoruz. Ben de demişimdir illa. Kendimi bir kalabalıktan ayırmıyorum. Ama hezeyanlarda yuvarlanırken göz önüne almak lazım, kaç seçenek vardı, ULAN? Kaç kanal vardı da aynı çizgifilm için TV ekranına yapışmayacaktık vakumlu Garfield oyuncağı gibi? Kaç oyun vardı da şimdi konuşunca bir türlü denk getiremeyecektik anıları? Ortasınıf aile evlatlarını geçtim, süpper zengin aile çocuklarının bile elinde ne vardı ki fazladan? Akülü araba mı? Tutmadı; ginger gibi, bir cep televizyonu gibi söndü gitti o işler. Geçiniz. Aynı anının karbon kopyalarını yaşamış durmuşuz işte. Teybe kendi kendine radyo programı yapıyormuş gibi sesini kaydetmeyi okulda birbirimize mi anlattık da yayıldı dört bir yana? Yok işte, evde tek teknoloji o varmış kendimizi yansıtacağımız. Hammadde belli ağbiyciğim, ne bekliyorsun? O yüzden ağda gibi kıvamından akmıyordu işte zaman, yapacak işi kendimiz yaratıyorduk. Şimdi bak, yürüyen merdiven bile değil, yürüyen platform gibi; neyin üstünde, nereye gittiğimiz belli değil. Sürekli bir denge kaybetmece, öne arkaya kaykılarak düz durabilmek için çabalamaca.

Tezde son düzlüğe geldim. Bitsin, daha ayrıntılı konuşuruz. Şimdi kafa hattımı meşgul etmiyim, arayan olur. Örtüyorum, hadi.

2 yorum:

Şölen dedi ki...

Sosyolojik tespit arzum kaşındı gene. Pek bir homojen bir toplumduk o vakit, bir nevi demir perde ülkesi. Çocukken en sevdiğim çikolatanın nestle tüp çikolata olması boşuna değil, iki alternatif olduğundadır marketlerde. Evet watashiva candy, evet micheal knight... hepimiz adeta bir bakteri kolonisi misali ortak bilinçle yaşıyorduk. Ama, sormak istiyorum... ne sakıncası vardı. Sabah okulda herkes aynı diziyi konuşmuyor muydu? toplumca gül gibi geçinip gitmiyor muyduk? Sorabiliyor muyuz iş arkadaşımıza şimdi Fringe'i seyrettin mi diye? Ay how ay met yor madır'ın dün akşamki bölümünde koptuk koptuk ailece mi diyoruz? Bir olacak o kadar akşamının sabahında, dershanede sınıfça süneeee zararlısı diye bağırmaktan zevkli bir şey var mıydı?

Elmoş dedi ki...

Öyle güzel demişsin ki, bak buna cevap yazacaktım. Fukara imkan dahilinde ne güzel günlerdi, dershane servisinde Ayşen Gruda'nın mafya esintili "Ana" dizisini konuşup gülerdik.

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/2150/ana-dizi---aysen-gruda