24 Ocak 2009 Cumartesi

İki tane şeyden bahsedecek idim.

Azar azar, Cesar bize ne yazar?/Böyle gelmiş, böyle gitmez o kadar.

Kaç gündür bahsettirtmediniz.

Bir: House (dizi)
İki: Dog whisperer (öğretici program)

Kaç taslağa başladım, kapattım. Bu sefer niyet ettim.

House'a Barışlar bayılıyorlardı.Sürekli masada House espirisi, quoteu. Nasıl bir dizi diyorum, şöyle bir cevap veriyorlar, hep bir ağızdan söylenenleri toplarsak:

1)Sakat bir adam var
2)Doktor ama doktorluk yapamıyor
3)Buna çok enteresan, kimsenin teşhis koyamadığı hastalar geliyor
4)Hepsini iyileştiriyor

Doktorun adının House olduğunu bile bilmiyordum. Ben sanıyorum ki; bunlar gizli bir evde hasta tedavi ediyorlar. Kocakarı yöntemleriyle. Ameliyat falan yapamıyorlar, enteresan şekillerde bu insanları kurtarıyorlar.

Sonra TV4 imdadımıza yetişti ve her gün öğlen 3'te House'u yayınlamaya başladı. İlk zamanlarında huysuz ve alkolik kaptanı andıran, abartılı oyunculuğuyla Çiçek Taksi veya Tatlı Kaçıklar dizisi ekolünü aratmayan başroldeki amcaya illet olmuştum. İkinci, üçüncü izlemelerde tam anlamıyla hastası oldum. Bu birinci haberim.

İkinci haberim de "köpeklerle konuşan adam" şeklinde İsveççelendirilmiş, asıl adı "Dog whisperer" olan Cesar Millan ürünü bir TV programı. Bu programı şöyle özetleyeyim;

Millan küçükten beridir köpeklerle iç içe büyümüş, şopar diyebileceğimiz bir ağabeyimiz. Artık neredeyse doğal bir köpek liderliği var. En olmadık, en sorunlu, en saldırgan köpekleri parmağını şıklatıp, "şşş" çekerek yola getiriyor. Köpeğin ne kadar hayvani boyutta bir kurt köpeği veya ne kadar şımartılmış iğrenç bir fifi olması farketmiyor. Millan, hepsine ince ayarda muhteşem başarılara imza atıyor. Mottosu "ben hayvanları rehabilite ediyor, insanları eğitiyorum". Çünkü bu şovda izlediğimiz her hayvanın bir bakıyoruz ki, aa sahibi meğer şeyi yanlış yapıyormuş, ondanmış. Mesela en önemli eksiklikleri hayvana hayvan olduklarını unutturup kafasına çıkartmaları oluyor. Millan diyor ki, hayvanlar doğal olarak emir altında olmaya alışmışlar. Evcilleşmeleri buna bağlı. Sen hayvana yerini öğretmezsen, o da yerini öğrenmediği haliyle arada kalıp, mutsuz olacak. Halbuki istediğini düzgün ifade edersen o da seni takip edecek. Bunun için de ağır Meksika aksanıyla "kalm, asertif eneci" uygulayacaksın üzerlerinde. Falanfilan. İşte bunu da çok izliyoruz ve her bölümde "uuu", "aaaa", "vayanasını" çekiyoruz.

Bir de Millan'ın köpeklerle sosyalleşirken kullandığı Daddy diye bir köpeği var, o da üstteki resimdeki köpek oluyor.

Sonra benim canımciğerim Tolga da geçtiğimiz günlerde blog açtı ve ben de burada linkini koymadım. Yazık olsun bana. Biraz da onun reklamını yapayım.


Burada Tolga, Fransa'da bir hippy olarak ikamet eden amcasının süper karizmatik eski fotoğraflarını ve kendi manyaklarötesi koleksiyonunu scan edip önümüze sunuyor. Mesela neymiş bu koleksiyon;

Tolga'nın çöp evde yaşadığına karine teşkil eden 1989'dan kalma Jurassic Park sinema bileti, on senelik parti flylerları, konser biletleri/tanıtımları, çocukluktan bu yana kutusunu sakladığı G.I. Joe'ları, Majorette arabaları, eski oyun disketleri, kuzeni Bora'nın çizimleri, kankası Elmoş'la fotoğrafları ve daha neler neler. 2001 yılı film festivali seçimlerimizi de koyacakmış, tam bir çılgın.

Kendisine buradan kucak dolusu kucaklarımı gönderiyorum.

Onunla anılarımıza istinaden ahan da ben de fotoğraflı bir entry hazırlıyorum. Tarih şeridimiz olacak, yiğidim.

Hiç yorum yok: