30 Nisan 2012 Pazartesi

Art imitating life imitating art

Geçenlerde eve yürürken, içimde aynı his tetiklendiğinden olsa gerek, aklıma eski bir yazım geldi. Akıbetini merak edip blogda bulamayınca yıllardır girip bakmadığım, köşe bucak temizlemediğim taslaklar bölümünü kurcalamaya başladım. Meğer taslak sayım yüzelliyi geçmiş, iyi mi! Yazıktır, atılmasın bunlar, böylesini bulamayanlar var. Bir geri dönüşüm kampanyasıyla, "fabrikadan halka" tarzı arada koysam ya şunları, tüm defosu, yarım kalmışlığıyla, noktasına virgülüne dokunmadan. Modası ve gündemi geçmiş, has vintage yazılar. Meraklısına.

Sevgiler, selamlar,

Elmoş Blogculuk Ltd. Şti. adına

Elmoş Özcici
12 Eylül  2011

Dün Dog Day Afternoon'u izlemeyi nihayet bitirebildik. Filmin mi şarjı bitti, bizim kafada kontör mü bitti emin değilim, bazen böyle zor ilerlediği oluyor. Film Netflix'te önümüze çıkınca (zira film önerileri bir süredir Denzel Washington'ın oynadığı "Büyük Rüşvet", "Polis Teşkilatında Yangın Var", "Sadece Donut Yiyip Kahve İçmekle Olmuyor, Taşın Altına Elini Koysana!"dan öteye gitmiyordu. La Piscine'in ardından ne olduysa oldu, bu film önerildi) biz de büyük iştahla atıldık, bir sahne bile kaçmasın diye önünde yemek bile yemedik. Masada, usulca yedik yemeğimizi ve sonra koltuklara uzanıp esas pozisyonumuzu aldık.
Klişelerin en büyüğüyle söylemek gerekirse, oyunculuk kabiliyeti başlı başına bir sanat eseri sayılan Al Pacino transseksüel sevgilisinin (ve hatta evlendiği için, karısının) cinsiyet değiştirebilmesi için gereken ameliyat parasını çıkarmak uğruna bir bankayı soymaya kalkıştığında yine yardıracaktı. Gel gelelim, o gün açık havada piknik yaptığımızdan veyahut İsveç'ten beri izini kaybettirmiş Smirnoff Ice'ın mahalledeki tekele gelmesinden ve altılı bir paketi derhal buzdolabına, hatta iki tanesini midemize yerleştirmemizden dolayı, filmin yarısına gelmeden gözlerimiz kapanmaya başladı. Uykuya yenik düşüp filmi durdurduk, ama ertesi gün kalanını kahvaltımıza katık edip yan gözle izlemeye devam ettik. Kahvaltı bittiğinde bir kez daha durdurup yine hayata karıştık ve akşam akıntıya karşı kano sürmüş kollar ve sırılsıklam elbiselerle pestilimiz çıkmış şekilde eve dönmemizi takiben giydiğiimiz kuru elbiselerin rehavetiyle ağırlaşmış göz kapaklarımıza rağmen filmin sonunu getirdik. Sonra, her gerçek öyküye dayanan filmin arkasından yaptığım gibi, filmin kahramanlarını gerçek adlarıyla Google'ladım. Öyle çok bile Google'lamadım, yine de bulduklarım çok etkileyici geldi.
Wikipedia küpürüne bakılırsa, banka soymaya kalkışmış ve başarısız olduğu halde efsaneleşmiş John Wojtowicz, soygun planını bir gün önce izlediği The Godfather filminden esinlenerek yapıyor. Kalkıp bir banka soymaya kalkışıyor, başarısız oluyor ve bu öyküye çekilen filmde Al Pacino onu canlandırıyor. Ne kadar tuhaf bir döngü. Hadi "O odanın içinde, o da onun içinde" durumunu bir kenara koy, bir film çekiyorsun ve insanlara o gazı verebiliyorsun, buna ne buyrulur? Last fm'de "insana bir ordu gücünde hissettiren şarkılar" diye tag'im vardı, o hesap. Bir şarkı yapıyorsun ve insana ordu gücünde hissettiriyorsun. İnsanlara otobüs camından dışarı bakarken gördükleri en dandik şeyleri bile romantize edebilecekleri şarkılar yapıyorsun. İnsanlara sinemadan çıkınca her şeyi yapabilecek güçte hissettirecek filmler çekiyorsun. Bir takım duyguları, duygulara bağlanmış eylemleri tetikleyecek bir şey üretmek ne kadar yüce bir iş. Bize de anca şakşakçılığını yapmak düşüyor işte.
Bu arada, merak edip Wikipedia'dan okumaya bile üşenenine söyleyeyim: John Wojtowicz hapishanedeyken filmin haklarını satıp, sevgilisinin ameliyat parasını çıkartıyor. Ameliyattan sonra Elizabeth Eden adını alan sevgilisi, John'un hapisten çıktığı sene birkaç ay sonra AIDS kaynaklı bir zatürre sebebiyle vefat ediyor. John da bir on sene kadar sonra kanserden.


Burada John'un New York Times'a hapishaneden yazdığı ve film hakkında görüşlerini bildirdiği, bir makale olarak basılacağını düşündüğü mektup var. Makale basılmamış, çünkü linkte görüleceği üzre, editör filmin gerçekliğini neredeyse kare kare sorgulayan bu yazıyı pek ciddiye almamış gibi gibi.

Hiç yorum yok: