24 Temmuz 2011 Pazar

Haydi, hoşçakal.

İnsanlar arıza dışavurumu bakımından ikiye ayrılırlar: Dışavurabilme hakkını kendinde gören, erkenden, şüpheye yer bırakmayacak ve gözle görünür şekilde tükenenler ve içten yanmalılar.

Arızasını dışavuran, hele de sanat vesilesiyle dışavuruyorsa, teşhirinden sorumlu olacaktır. Ağzından çıkanlar, bir bakıma uyumsuzluğunun itirafıdır ve sırtına yüklenecektir. Sıradan bir insan olma hakkından vazgeçmiştir adeta, yer çekimine karşı dik durmak için tüm vücuduyla direnirken, omuzlarına tonluk itirafları binmiştir; incinmiştir, kırılmıştır, pişmandır, özlem duyuyordur, üzgündür. Dolayısıyla yükü ağırdır. Yapmacık bir gülümsemeyle işleri geçiştiremeyecek, "Ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı" diye hedef şaşırtamayacak veya "N’olsun. Senden n’aber?" diye soruyu gerisingeri yansıtamayacaktır. Sıkıntıları yüklüğe kaldırığ, balkonda elma çayı içemeyecektir. İç organlarını geri konmayacak şekilde masaya saçıp dökmüştür bir kere, o halde içindeki yangını söndürmek için her türlü uyuşturucu, ağrı kesici, kafa boşaltıcı, heyecan verici maddeyi kullanması revadır. Bu esnada bohçasına dadanmış ve ruhunu lime lime eden günlük hayat gereklerinin farkına bile varmaz. Saçları ve dişleri dökülür, gözlerinin feri söner, içindeki erimeye paralel olarak dramatik bir kilo kaybı yaşar. Gösterişli halleri, artık mazi olmuştur. Fiziksel ve ruhsal bakımdan, kendisinin silik bir karikatürüne dönüşmüştür. Serbest düşüşüne dair yazılanlar ölümünü yüksek bir ihtimal olarak gösterdikçe, sevenleri arasında kayıtsızlık ateşlemiştir, ölmediği halde ona kefen biçilmeye başlanmıştır.

Şimdi ikinci kategoriye, derdini dışavurabilemeyene gelelim: Dışavurabilemeyen, içten yanmalıdır, içten içe tükenir; sisteminde dolaşan öfke, pişmanlık, üzüntü zamanla damarlarını tıkayıverir. Vaktiyle içe attıklarının manevi hazımsızlığı midesini, bağırsağını, kalbini, beynini, hücrelerini, alyuvarlarını sarmıştır. Engellenen, gerçekleştirilemeyen, muhatabına ulaşamayan bin türlü his, çürük bir diş gibi haldır huldur oyuğunu büyütüyordur. Bu tür de uyuşturucusuz duramaz ve en önemli uyuşturucularından biri toplumsal özdeyişlerdir. Örneğin; beterin beteri vardır. Çıkmadık candan ümit kesilmez. Karanlığın en yoğun olduğu yer, aydınlığın başlangıcıdır. Ve daha niceleriyle, toplumda öyle ya da böyle yer tutmak uğruna arızasından vazgeçen birey, günlük fonksiyonlarını yerine getirerek yaşayıp gider. Yaşam kalitesi ne olursa olsun, yaşama güdüsü ağır basmaktadır onda. Aşırılık etmeyeceğim, karşılığında araba taksidine girebileceksem. Akşam karanlığında üstüme çöken hüzünlerin şerrinden dizi izleyerek kurtulabileceksem. Ertesi gün tıkanmış trafiğe biraz kafamı takıp, ay başında paramı alınca rahatlayacaksam. Dozunu öğretin, dozunda yaşayacağım ki erkenden tükenmeyeyim.Malum, torunlarıma bir şeyler anlatabilecek kadar yaşamak istiyorum. Ne anlattığım önemli değil, süpermarket fişi okusam bile olur. O sırada içimdeki hezeyanların kusursuz çözünürlükte, büyük boy ve kuşe kağıda basılmış, renkli fotokopileri olan sanat eserlerine şöyle bir bakayım, yeter. Ben ateşe elimi soktuğum gibi çektim (veya kimbilir belki hiç sokmadım), çekmeyenin şarkısı, türküsüyle doğmamış kendime ağıt yakayım arada yeter. Bana gerçekleştiremediklerimi hatırlatsınlar.

Amy Winehouse dışavuranın yakıcı kaderine mahkumdu, herkes biliyordu bunu. Yüksekten düşmekte olan birini izlemek gibi; bir an önce bitse bu eziyet de, başımızı öbür yana çevirsek diye bekliyorduk. Elinden tutmanın, rehabilite etmenin yolu yoktu onu; rehabilite edip topluma geri kazandırdığımız kadın, şarkılarındaki acının tatlı tatlı boğazımızı yaktığı Amy olmayacaktı. Biz doğuştan rehabilite olmuş bireyleriz; ıslah edilmenin bize ne faydası dokundu da ona dokunacak? Kimyası düzeltilsin, psikanalize, bir takım ilaçlara maruz bırakılsın ve dozunda ve arsızca uzun yaşamayı öğrensin diye mi çabalayacağız? Renk ayarlayla oynayıp, fosforlu pembesini söndürerek gül kurusuna mı çevireceğiz?

Kedi-köpeklerin, bir de içindeki fırtınaları çekinmeden ve sansürlemeden dışavuranların ölümü, insanoğlundan hızlı olur. Bir yaşındaki köpek, fiziksel olarak nasıl yedi yaşındaki bir çocuğa denkse, 27 yaşındaki Amy Winehouse da efsanelerin yanış hızıyla doksanı, yüzü devirdi kimbilir. Huzursuzca yaşadı, huzur içinde yatsın. Sevgiler, selamlar bizden ona.

10 yorum:

myloo dedi ki...

Bu kadinin sesine cok hayran bir insan olarak daha 1 hafta önce neden bu kadar antipatik geliyor insanlara diye konusuyorduk. En derinlerde cirkinligi mi yatiyor? Yoksa sorunlarını, bagimliligini oldugu gibi disariya yansitmasi mi? Yoksa bir türlü düzelmek istememesi mi? Düzelmek derken de senin tabirinle rehabilite edilip topluma kazandirilmasini kastediyorum. Topluma yeni albümler dogurmasini, konserlerde ojesi yipranmamis artistlere denk tavirlarla ayik ve güzel söylemesini...
Çoğunun çirkinliğine ve rahatlığı ile mutlu tavirlarina tilt oldugunu saniyorum. Müziğe kulak tikamişlar.

Tüm sarki sözleri o kadar herseyi ortada yasadigini belli ediyorki, neredeyse hic gizem yok gercekten. Umutsuz ve kabaca ifadeler ama bir yandan acaip hassas sözler. Dün üzülüp dinledim, okudum. Aşka aşık olduğuna da emin oldum. Çatir çatir yaşadı sonra da çekti gitti.

myloo dedi ki...

Olurdu bak, ölmeseydi yaşlılığında bir Müzeyyen Senar ağırlığı olmasa bile duygusalligi, Huysuz Virjin tadında espirilerle karışık bir Şehrazat tadı yakalardı. Ama hangisini tercih edersin desen zor söylemesi. O kararını vermiş zaten.

biri leri dedi ki...

Anlayışsız - asabi - hırçın Elmina hanımdan, şaşırtan, sevimli bir yazı olmuş

Elmoş dedi ki...

'Anlayışsız'a ne çok bozuldum, aşkol.

Elmira Hanım değil, Sabri Bey olmuşum basbaya desene.

biri leri dedi ki...

Bozulmayın efendim, anlayışsızlığınızı da seviyorum.

vicki vale dedi ki...

bazen insanın içinde ulan ben de bi gün sessizce ölecek miyim düşüncesi beliriyor, onunki de insana mahsus, kırılgan bir ruh. amy öldükten sonra yazılmış en güzel yazı okuduğum. eline sağlık

Elmoş dedi ki...

Çok, çok teşekkür ederim.

gulaye dedi ki...

Sevgili Elmoş,

Gazetelerde aradığım veda yazısını burda buldum, iyi oldu. Nil Karaibrahimgil'inkini okumuştum da asabım bozulmuştu. Şimdi ölümünden şunun şurasından kaç gün geçti, hemen unutuldu gibime geliyor. Buna daha da çok üzülüyorum.

Elmoş dedi ki...

Yenilenen kumanda panelinde editleme seçeneğini bir türlü kurcalayamadım; o yüzden maalesef yazım hatalarıyla, typolarla kol kola giden bir yazı oldu. Fazlasını yazmak, daha da ağıt yakmak isterdim. Ama bünyeyi biliyorsun, çok ağıt yakınca devreleri de yakıyorum beraberinde.

biri leri dedi ki...

http://www.guardian.co.uk/music/2011/oct/26/amy-winehouse-verdict-misadventure?intcmp=ILCMUSTXT9385