16 Ocak 2011 Pazar

"I will survive" sendromu

Arkadaki ayık arkadaşım kötü dansetmemi önleyemiyor ama bel açılınca görünen tangamı haber veriyor. Kimbilir kaç saat sonra da taksiden indirip en azından kaldırıma kusmama yardım edecek. Sağ olsun.

Gece hayatına atıldım atılalı en tanıdık manzara, toksik bir bileşim: (1) Kötü bir DJ'in kalabalığa karşı en garantili coşkuyu sağlamak için bilindik hitleri dayaması ve (2) içkinin mayhoşluğuna kaptırıp kötü dans figürleri sergileyen tüm kadınların (hele ki geçkinleri, hele ki hafiften kıç çaplarını genişleteni, her Pazartesi diyete başlayıp öğleni görmeden çekmeceden çıkardığı çikolata kaplı kepek bisküvilerini lüpleteni) "I will survive" çalınca bir kat daha kendilerinden geçerek, kendini yırtarcasına şarkıya eşlik etmesi. Hemen bazı izleyiciler için ekran ayarlarını düzeltelim; kadını kadına kadınca bir şirretlikle şikayetlemiyoruz burda. Maksat, bir taş atalım kuyuya, bakalım ne ses gelecek.

Polyester/jarse bluzlarının terden koyulaşmış koltukaltı kısımlarını göstere göstere, başını yukarı kaldırarak isyankar bir duruşla ve bunca mağruriyetle taban tabana zıt, rimeli akmış, tükenmiş makyajınla şarkıya eşlik etmenin manasını nedir? Ne bu şiddet, bu celal? Anlıyorum; herkesin geçmişinde gönül bilgisayarında mavi ekran çıkartmış bir aşk var, ama bunun ifşası niye? Bir de vitrine koyuyorsun çürük domatesleri, bu halde dükkan kâr eder mi sanıyorsun? Neyin hırsındasın sonra? Giden gitmiş, bir süre geçmiş, gelmiş kapına işte (and so you're back/from outer space/I just walked in to find you here/with that sad look upon your face). Zafer sarhoşluğundasın, tamam; başarının şerefine, kanında pompalanan sevinç-övünç hormonlarına uy, dağıt efendice, keyfine bak. Üstü tozlanmış, ucu sararmış acınla gövde gösterisi yapmak, HAHAYT diye rakibin boynu büküklüğünden güç toplamak neden? Sonra şarkının sözlerine kabaca göz atarsak, mağduriyete övgü var bu şarkıda. "Düştüm, kalktım-kalkacağım sen dur hele/Daha iyi günler de göreceğim elbet" var. Durumu daha vahimleştiriyor kelimeye dökmek. Tepine tepine yenilgiyi, terkedilmeyi bunca benimsemek, bir de acıdan ekmek çıkarmaya çalışmak. Daha beteri, çocukça kıskandırmanın derdine düşmüş bir de(and you see me/somebody new/I'm not that chained up little person/still in love with you), of ki ne of.  

Sen unutamamışsın, ben sana söyleyeyim. Bu kafayla da sonun iyi olmaz. Durup durup "ben şimdi napıyım? Mesaj atayım mı yani? Ne yazayım?" noktasına gelirsin tekrar tekrar. Bir şey değil, adamı dönüp döneceğine de pişman edeceksin. Bu kaçarsa ondan sonra yakaladığın ilk balıkla uğraş dur, evlenmesiydi şeyiydi. Ofisteki bütün kızlar evlendi, bir sen kaldın nasılsa. Aniden sümük gibi bir adamı razı edip, adam ayılmadan nikahı kıyıverirsin. Hoop, oldu bitti. Bir sene içinde bir de bebek. Sonra Sezen Aksu şarkıları mırıldanıp, elinde rakı kadehiyle hüzünlü bakışlar. "Nasıl düştüm bu kapana, neden evlendim NEDEN?!" diye kendini sorgulamalar. Hesabı başkasına kesmeler. Ben hatırlatayım işte, tren kaçmasın diye evlendin. Antreye portmanto alır gibi çocuk yaptın. Kendin başarısızlaştıkça çocuğuna yükledin tüm başarıları, o da çokbilmiş ama azokumuş ve azgelişmiş bir yaratığa dönüştü. Artık bir değil, en az üç başarısızlığın var; kendin, çocuğun, evliliğin. Kocanı saymıyorum, onun başarısızlığı kayınvalideye yazılıyor.

Gece gece asabımı bozuyorsun vallahi.

4 yorum:

hevesli bardak dedi ki...

Benim de asabım bozuldu valla. Bundan hayat dersi alan gençkız var o da ayrı bi hikaye.

Elmoş dedi ki...

Nerden hayat dersini alan? I will survive'dan mı? Lisedeki ergen aşkını sonsuza kadar sürecek sanarken elinde patlatanını diyorsan, evet, aynen. İz gibi kalır o Jennifer Aniston'lık, üstüne yapışır.

bu-blog dedi ki...

Cok güzel yazmissin Elmos yine :) Mest olarak okuyoruz hepberaber.. Treni kacirma kismina bayildim. Treni kaciracam diye, sümsük de olsa yanimda biri olsun, esim evim bebem olsun diye hop evlenip yuva kurmaktansa sopa gibi tek basina yalniz kösemde sefil sefil kendi halime burusur giderim daha iyi. Nasilsa aradigim -sümsük olmayan- beyaz atlimi bulma sansimi da kacirmis olmam böylece :D 65 inde -belinde olmasa da omzunda- kirmizi kusakla evlenenler var :D

Elmoş dedi ki...

Çok teşekkür ederim. :)

Hareket halindeki bir trenin en tekinsiz ve konforsuz son vagonuna canhıraş vaziyette koşmaya lüzum yok hakikaten.