17 Ocak 2010 Pazar

Oya Bora - Tasvir-i Şikayet.mp3

Twitter çeşitli ortamlara sokuyor adamı. Nedir mesela, sevdiğin ünsüzlerin yanısıra ünlülerle (sanatçı, şarkıcı, yazar, gazeteci) adeta kankaymışcasına eklemeler, bir yazdığına reply etmeler, özelden not atabilme imkanı falan. Bunu kullananlar mutlaka vardır da, ben kullanamıyorum. Her türlü taciz gibi geliyor. Gerçi öbür taraf da tacize açmış sonuçta kendini o accountla. Bu duruma izin vermişliği var, neredeyse.

Neyseciğime, Twitter'daki izlemece maratonunu keşfettikten sonra, arkadaşlarımın veya arkadaşlarımın da başka arkadaşlarının listelerinden denk geldiğim bazı isimleri izlemeye aldım. Yabancı yazarlar bir yana, mesela sevdiğim bir yazar olarak Ayfer Tunç. Mesela illet de olsam Yekta Kopan ("ben bilirim, ben bilirim" edebiyat akımının öncülerinden). Bir de Murat Gülsoy.

Bilmeyeni için az detaya gireyim, bu üçü grup olarak iyi anlaşangil, Murat Gülsoy'un altzine isimli web fanzininde at koşturangil. Kişisel dostlukları da iyi olsa gerek, kesin bir bilgim yok. Murat Gülsoy da bilmemkaç senesinde kuzenimin önerdiği bir kitapla, ilk öykü kitabıydı galiba, tanış olduğum, sonra ne yazarsa ilk günden alıp, otobüste yarısını okuyarak eve vardığım bir yazar. Alter camiadakiler muhakkak ki "aa tabii, bilmez miyiz, ayıpsın"lıyordur. İşte, Twitter sayesinde Murat Gülsoy'u takip ediyoruz, bakıyoruz ne diyor. Tabii bir yazar olarak, yazarlar asla bir şey 'demiyor', illa ki SAYIKLIYOR. Daha afilli dostum, daha afilli. Bol üç noktalı ve daha afilli.

Şindik, Yekta Kopan'ın "Gelen tüm mesajlara cevap veremiyorum. Çok mu kötü bir şey bu?" cinsi, MSN'den henüz yüzyüze buluşmadığı müstakbel sevgilisine nazlanan, bilirdebilmez davranarak taliplerinin şovunu yapan gençkız gibi cümleler savurmasını bir süre sineye çektim. Herkeş bana uyacak değil ya, bunlar edebiyat dünyasının şey isimleri. Eksik kalmaman, bahsedecekleri gelişmeleri bilmen faydalı olur Elmoşcuğum, dedim. Fakat bir baktım, Ömür Gedik falan gibi Ferhat Göçer sevgilisi insanlarla izleşip, onlara kitap, şarkı önermeceler (bir de bunların favorisi Ceyda Düvenci olmuş. Neden bilmiyorum, hepsi onu izliyor), kendi aralarında minik oyunlar açmalar (seksenlerde ne yer, ne içerdik), hayata bağlanacakları tatlı anketlere girişmeler (hangi şarkının sözünü yanlış anlıyorduk, sayalım bakalım), milyarlarca üç nokta ve çeşitli tavuksuyunaçorba sanayiicilikleri. Bir baktım, adamlar tırto muhabbetler yapıyor Twitter'da (Gülsoy'u ve Tunç'u tenzih ediyorum, burada tek muhatabım Kopan). Ay ben bir utan! Bir utan! Derhal izlemeyi sona erdir, bir güzel. Zaten edebiyatını da beğenmiyordum, senelerce Back to the Future'da Marty'ye ses vermiş olması dışında hiçbir şeyini bilmek istemiyorum.

Sonra Gülsoy bir blog açtı, Twitter'dan duyurdu. Gidip bir ona bakayım, dedim. Diyende kabahat. Gülsoy'un yazarlığından soğuyalı çok olmuştu da, blogda yazdıklarından öyle utandım, öyle utandım. Neden, çünkü her kuşu öptüğü için bir de leylek öpüm atölyesi açmış kendince. Çok yazdı, yazıyor ya; şimdi yazmalara doymuş, yazar olarak yazmanın matematiğini sorguluyor. ULAN, üret önce de hele bir. Sonra dönüp sorgularsın. Öykü kitapları yazmışsın, ona tamam. Arkasından romanlar, okuduğum son iki tanesi zaten leş gibi. Dedim/dedi, 'rüzgarlı bir günde tüm savunmalarımı yanına alıp gitti, terketti beni' edebiyatı yapmışsın. Sorunlu ilişkisi sırasında geçmişiyle yüzleşen adam karakteri genç kızları ferahlatıyor, iyi erkeklerle tanışacaklarına dair ümit ışığı oluyor gerçi. Öyle bir kamusal faydası var, kitaplarının. Şimdi de yazarlığın büyüsünü bozuyor; ki Büyübozumu adında bir de yaratıcı yazarlık kitabı vardı, bir de yaratıcı yazarlık dershanesi açacak yakında. Şimdilik BoğÜn'de parasıyla ders veriyor, eksik olmasın. Bunu okuyan eski aşkıyla ayrılıklarındaki acısına sarınıp ah şiir, vah kısa metraj öykü diye tutturanlar, öykülerinde satır satır kendi acılarını serpiştirip ayrıldıklarından intikam alanlar da ayakta alkışlıyordur, blogdaki yazarlık matematiği hızlandırılmış kurslarını da ilgiyle takip ediyorlardır. BEN EDEMEM. Edene de maalesef şimdilik cezai bir yaptırım uygulayamam. Ne diyeyim.

... Dilimdeki söz gibi, bakıştaki göz gibi kifayetsiz kaldım ruh sıkışmasının zindanlarında.... Anladınız değil mi beni, sevgikuşçukları? Leylek kurslarıma şey yapıyorum bak, gelmezsen teessüf edeceğim. Öbürü de gitmiş,

Adanın arka taraflarına doğru yürüdü adam. Kafasının içinde adını hatırlayamadığı bir melodi dolaşıyordu. Burnuna gelen rahatlatıcı koku, bir masumiyet aynasıyla yüzyüze bırakıyor, çok eskilerden bir anıyı hatırlamasına neden oluyordu. Böylece o melodi o anının sinyali haline geliverdi bir anda. Gerçekleşen bir rüya mıydı bu, düşlediği bir şey mi?

diye bloglamış yahu. Yekta Kopan'ı diyorum. O da bir illet blög açmış da. Blöeagh açmış. Ortaya karışık sayıklamalar. Daha naif duruyor tabii, sayıklama deyince. Kafa yerine baş demek gibi, kibaroğlanlar sizi. Edebiyatınıza kusayım.

9 yorum:

Ali dedi ki...

Bu "yazarları" hiç duymadım ancak,alıntıladığın yazar Lost dan çok etkilenmiş gibi geldi :)
ada da olmak bilinci bulandırıyomune =)
bir de ada sanki hep bir kopukluk imgesi ya,ordan hoop gerçeklikten kopuş imgesine..Ops 2 nokta kullandım öykü yazmadan,analiz yaptım.Affet beni Elmoş.

hevesli bardak dedi ki...

Marty'nin sesi demesen ben Yekta Kopan diye hayalimde Vatan Şaşmaz'ı sopalıyordum, Tipine tipine saydırıyordum.

Yekta Kopan'a yazık ya, adam hasbel kadar senelerce bu sinema minema camiasında bulunmuş. O da istiyor sanatını ortaya koymak, ak saçlı sureti, karizmatik sesiyle kültür sanat sunucusu olmaktan ziyade kültür sanat imal etmek istiyor ama geçmiş artık.

Elmoş dedi ki...

Cantostlarım, ben yazmasına yazarım bunları, o benim doğamda var. Ama bu blogu hareketlendiren, neşeli kılan sizin bu üstüne yaptığınız yorumlar. Şimdilik her ikinize, bir de izleyen, arada gelip bakanlara teşekkür ederim.

Dün gece anneannem vefat etti. Ondan böyle sevgi sucuğuna dönüşmüş olabilirim. Mazur görün.

Elmoş dedi ki...

Bu arada lütfen çok vurmayın, Tuna Kiremitçi, Elif Şafak gibi daha vurulası kahpeler var. Gücümüzü onlara da saklayalım az.

hevesli bardak dedi ki...

Elif Şafak ı her gün dövsem gene içim soğumaz.

Başın sağolsun.

bezendra dedi ki...

öle deme tuna kiremitçi çok yakışıklı yeaaa.

bi de yektaacıım "Yeni ajandamı doldururken Brendan Benson dinledim, iyi geldi. Şimdi kitap okuma saati... Aklımda acayip sorular var; ne güzel..." die twitlemiş geçen gün.bence büük ibne.

Elmoş dedi ki...

Bunları okuyan da ders programıyla yazar olunur sanacak! Şimdi de aktivite saati! Şimdi de uyku saati!

Elmoş dedi ki...

Teşekkür ederim, hevesli bardak. Artık adını öğreneyim bu arada, ayıp oluyor.

berraque dedi ki...

mahaha msnde henüz yüzyüze karşılaşmadığı sevgilsini bekleyen ifadesi kalpkalpyürekyürek