http://www.youtube.com/watch?v=WxYiU-83ifw
Aslında Şık Latife'yi arıyordum. Bu link sevenleri için gelsin o halde, şarkının içinde olduğu albüm: http://rs633.rapidshare.com/files/227989188/SORMA__1991_Leo.rar
Türkçe pop arşivimin yetersizliği yüzünden amelasyon forumlar olsun, websiteleri olsun, linklere basınca açıksaçık, fitnefücür, kimin eli (olsa iyi) kimin neresinde fotoğraflarla bezenmiş içerikler monitörden kucağıma akıyor. Sağ tarafta güncel bir reklam penceresi, bağlandığım Stokholm komününe uygun, bizim buralara yakın sevişgenleri haberliyor. Her seferinde mavi ekran çıkartmaya şu ( ) kadar kalıyor. Yine de üye oluyorum. Mailler dağıtıyorum. Bir Hotmail, bir Yahoo. Kullanmadığımdan olsun. Şeyi vereyim. Üye ismi seçeyim. Şifre kimbilir ne. Olsun. O şarkı dinlensin. İçim bir serinlesin. Kurumuşuz burada, Türkçe müzik dinlemekle telafi ediyoruz. O Sigur Rostrak ağlama duvarı müzikler dinleyenleri falan, komple piste davet ediyorum. Arkadaş ortamlarıyla çevrili, ana baba evinde, yemeği önünde, odasına çekilip hayat pauselamalı günlerde Sigur Ros dinlersin yavru kuş. Drama ihtiyacın var. Anadolu yakasındaki apartmanınızda pencereler dışarı sarı ışık saçarken, yumuşak, sevgi dolu, odana temizlenmiş/dilimlenmiş meyve tabağı gelen gecelerde dramını kendin yaratacaksın tabii. Sigur Ros da dinlersin, daha neler dinlersin sen. Gelip bir de burada dinlesen ya. O içine doğduğun sevgi yumağının dışında, kendi kendine baktığın, kendin diyip kendin dinlediğin yerde, üzülünecek zamanda üzülmemek için kendini sıktığın, ayaklarını C şeklinde büzüştürdüğün yerde dinlesen kolaysa ya. Burada bir başlasan üzülmeye, avuç dolusu misket gibi salon parkesinin dört yanına dağılacaksın. Kim toplayacak seni? Ne zaman üzülmeye hakkın olacak da, üzüleceksin. Ne zaman üşenmeye hakkın olacak da, üşeneceksin. Öyle lüksler yok. Yaya geçidine adım atınca arabalar hizaya geliyor falan da, bu tip lüksler yok malesef. Bir telefon hattının ucunda "of aman" diye dertleneceğin, bir dolmuş yolculuğunun ucunda kucaklaşacağın kimse yok. Haa, şimdi bunları da hesaba kat. Ufacık bir şehir, bir an gelir kocaman kesilir. Bir otobüsün içinde bir yere gidiyorsun diyelim, otobüs uçsuz bucaksız kesilir. Toplam 10 küsür milyonluk ülkede, aynı şehirde yaşadığın her insan on milyon tane yabancıdan sayılır. Ha, diyeceksin "sen nasıl dayanıyorsun?". İyi biriktirmişim, sermayeden yiyorum canım. İnsan biriktirmişim, an biriktirmişim, sokakta yanlarından geçerken tartıştıklarından iki yürüyüp bir duran çift biriktirmişim içimde. Sokağa çıktığımda fon Stokholm olsa ne farkeder, tüm o absürd karakterler, tüm o güldüğüm şeyler, tüm o hüzünlendiklerim yanımda biter. Karaköy iskelesinden alt geçide yürürkenki kedili amca, alkolden kangren olmuş, şişmiş ayaklarıyla kedilerin başını sever. Bir anne elini bırakıp başka yöne koştu diye çocuğunun esmer başına vuruverir. Ne kadar göresim varsa, o kadar İstanbul görürüm etrafımda. Hiç göresim yoksa, Övropaya gitmiş de, ülkesini beğenmez olurum. Nasıl fikir? Bir seferinde Oytun'un blogunda bir yorum okumuştum da, kıs kıs gülmüştüm içimden. Bir arkadaşı söylüyordu Oytun'un İsveçlilerin iş disipliniyle ilgili yazdıklarının üstüne, "Sen de yurtdışına gittim, aydınlandım diyen rspçcuklarından olma" diye ricada bulunuyordu. "Değiştim" diye tutturma. Yabancı ülkeyle ilgili özentiliklere düşme. Hep böyle kal. Bu arkadaşa cevabımı şarkılarla, türkülerle vermek isterdim. Tarkan - Oldu canım, ara beni. Metin Şentürk - Maymun gözünü açtı.
Aydınlandık be yakışıklı abim, Tarık Akan abim. Yalan değil. Beklentiler, ümitler tortulandı üzerimizde. Üzerimize nice bahisler kondu. 40 sayfalık rehberden karınca kadar yazılmış üniversite bölümleri seçip puanlarına göre dizerken, bir de hayat biçimi seçmişiz. Omuzlar çöktü erkenden. Alışmamışız, az düşünüp çok yaşamaya. Çok düşündük, az yaşadık. Ne düşünsek, yerimiz dar geldi. Bir anda yer çekimsiz ortamlara girince, fazla oksijenden baygın, hafif şoka girmiş de sevindirik olmuşuz, çok mu? Yüksek binalardan görüşümüz daraldı, bir parça gökyüzü göremedik bunca senedir. Yapılmış-hazır-fiksmenü hedefler koyduk, bu sene geçsin, şu okul bitsin, sonra bu okul da bitsin. Hele bir işe gireyim, koyduk. Hele bir işe girdik, o işin var ya, iş olmadığını gördük. Üç kuruşa beş değil, onbeş takla attık, bildin mi? Bunu dünyanın her yerinde değişmeyen hayat kaidesi sandık. Çoğunluk haklı sandık. Bankalara girelim, büyük bürolara, şirketlere girelim. Fark atalım. Bir dil daha olsun. Bir kurs daha olsun. CV zengin dursun. Annemin babamın sınıfından bir üste çıkabileyim. 0.5 kalem ucu kadar bile olsa, biraz yükselteyim çıtayı. Okuduk o kadar, kelime tasarrufsuz sınav kağıtları doldurduk madem. Sınıftaki albenisiz, Mango outlet formalarıyla kupkuru kızlar, mankenden daha zeki olmayan, işletme-iktisat çocuklar, hepsi haklıymış dedik. Üniversiteye girer girmez, daha kayıt günü gençişadamlarıderneği ilüstrasyonu gibilerdi. Bak şimdi en güzel onlar yaşıyor. Şirketinin bir ofisi varmış, komple boğazı görüyormuş. Görmüyor, eğilsen elin suya bile değiyor. Şirketcek mayoyla geliyorlar işe. Kanyon'da, bulyonda öğle yemekleri yiyorlar. Konserlere, santrallere en önden bilet alabiliyorlar. ULAN, alterdik de ne oldu ya? Onu dedin mi sen, önce onu söyle. O aşamaya geldin mi? Sezonluk solcular gibi, "sen değişme, hep böyle kal" romantizmini bir yana bırakalım şimdi. O aşamaya geldiysen, işte ondan sonra seni İsveç'i geçtim, Bulgaristan'a salsalar Avrupa başkaymış diye toprağı öpersin. Mutlu olmanın ayıp, günah olmadığı, kendini kenara atmadan da geçinebileceğin yerler olduğunu görünce adı Misveç, Pisveç olsun farketmez, sarılırsın ondört elle.
Hah işte, şöyle. Hepiniz hizaya gelin.
8 yorum:
Kariyersel depresyonlardayım İsveç'e geleyim mi ne diyorsun?
Bilgisayar mühendisiydin galiba, değil mi? Gel, buralarda bir para havuzu yaptıralım şimdiden sana.
e mukemmel bir yazi. simdilik bu kadar diyim, kafamda bin tane sey döndü demek icin toparlayamadim.
Teşekkür ederiz, yine bekleriz. : )
Bunun Emerikalara gittin tabi böyle oldun şimdi/sakın öyle olma versiyonunu doya doya yaşayan biri olarak "evet evet" diyerek okudum.
Bir de anı biriktirme işini ben daha interaktif bir hale getirebiliyorum bazen. Otobüste telefonum çalınca teyzeler tarafından azarlandığım zamanlara hızlı bir dönüş... Sonra bakıyorum zaten herkes telefonda...
Cok icten yazmissin Elmos, gurbet ellerde bu yazi pek dokundu bana. En cok da ne dokundu biliyor musun, ahan da su cumle:
"Arkadaş ortamlarıyla çevrili, ana baba evinde, yemeği önünde, odasına çekilip hayat pauselamalı günlerde Sigur Ros dinlersin yavru kuş. Drama ihtiyacın var. Anadolu yakasındaki apartmanınızda pencereler dışarı sarı ışık saçarken, yumuşak, sevgi dolu, odana temizlenmiş/dilimlenmiş meyve tabağı gelen gecelerde dramını kendin yaratacaksın tabii."
Ahh aaah, ben de ayni sucu isledim. O korunakli, sicacik, pastel donemde binbir depresif sarkiya bogdugum bir drama hevesi, bir hayatla inatlasma. Deseydi biri az bekle, hayat bir carpacak ki, hersey hizaya girecek, dinler miydim? Dinlesem, anlar miydim?
: ) Burası TGRT Dış Hatlar'a bağlamış o halde.
"ancak şık latife değişik biri.."
Yorum Gönder