22 Eylül 2009 Salı

Ondan sonracığıma.


Al sana masaüstü.


Bu kirpikleri önemli günler ve haftalarda takmak için almıştım. Sen tut, unut bunları bir köşede. Yapıştırıcısı ağda kıvamına gelsin. Kuzenin nişan yemeğine hazırlanırken kutusundan bir çıkardım ki, eyvah eyvah. Şükür kirpikşinasızdır, ailecek. Sorun olmadı. Boş vaktimde bir kupaya taktım, bari onda yaşasın hatırası. Boş vakit derken, sanki dolu vaktimiz varmış gibi. Sanki tüm ömür mühim işlerle haşır neşir geçiyor gibi. İnsanlar kendini ne çok önemsiyor. Boş vakitlerimde şey yaparım. En büyük hobim. Nasıl boş o zaman o vakit? Dolu işte. Her an dolu. Ben de boş vakitlerimde, boş vaktim var diye üzülüyorum işte. En büyük bobim o.

Bu etkinliği gerçekleştirirken, aklıma Bayan Armut düştü. Bayan Armut, BurakBora tarihimde şahane yer tutan bir resim dersi ödevidir. Lise son sınıfta.

Önce arka planını anlatalım: Lise hayatım dönem ödevlerimi anneme yaptırmakla geçti. Genellikle dönem ödevi kavramını, verildiği Cuma günü henüz servise bile binmeden unutup, okul açılmadan önceki haftasonu hatırladığımdan, tutuşarak anneme voleybolun kurallarıyla ilgili röportaj olsun, ne bileyim, coğrafyadan bir şey olsun, Türk şiir antolojileri veyahut tarihle ilgili olsun ödevimi bildirirdim. Yaptığı kadarıyla artık, o kadar da mühim değil. Sonunda ölüm yok ya. Elinden geldiği kadarını. Sonra bu ödevleri alıp HEHE diye okula giderdim elimi ayağımı sallaya sallaya. Yazılarımız da o kadar benzemiyor değildi. Okuldakiler forenzik eğitimi almadıklarına göre, çok da kafayı şey yapmıyordum. Sonra da not alıyordum, üç beş, neyse artık. O da mühim değil.

Lise sonda şımarıp seçmeli ders olarak hem müzik hem resim aldım. Senelerdir koroda olduğumdan, gitaro falan da çaldığımdan müzik dersleri benim için bambaşkaydı. Ortaokulda beni koroya almak için çaba göstermiş müzik hocam, hocalıktan istifa ederek Hawaii gömleğiyle kliplendirdiği bir albüm çıkardığından sonra bile hevesim kırılmadı. Özellikle blokflüt dramı ortaokulda kaldığından (hatırlatın, sonradan bilahare blokflütteki o ufak notalara basabildik/basamadık diye streçe girdiğimiz, gençliğimizi solduran, kavuran günlerimi de anlatayım), müzik dersi okuldaki en büyük eğlenceydi. Resim desen, çocukken özel ders alacak derecede huşu içinde resim yaptığımdan, lisede yarı deli, korkunç yeteneksiz resim hocalarıyla hareketlenen eksantrik bir deneyim yaşıyordum. Müzikte iyiysen iyisin de, resimde kötüysen kötü demiyor galiba kimse. Daha sübjektif. Müzik eğitimi alıyorsa adam, mutlaka ki gitar çalıyor, piyano çalıyor, nota okumayı biliyor. Resimde o adamlara nasıl eğitim veriyorlar, anlayamıyorum ama adam oraya buraya müdahale edeyim derken adeta baştan çizdiği bir resme "ne biçim perspektif, aa burası böyle mi olur" diye puan vermiyor falan. Sanat damarı da kopuk, beyin damarı da tıkanmış, Atam. Enivey, bir hafta canım istiyor müzik dersine giriyorum, öbür hafta canım çekiyor resime giriyorum falan, böyle böyle geçiyor son senem. İşte o ara, resim dersinde hoca camın üstüne mozaik mi, boyalarla kontur çizip cam boyalarıyla doldurmalı bir ödev vermiş ve ben o ödevi tamamen unutmuşum. Önceki gün serviste birileriyle konuşurken hatırlıyor ve eve gelir gelmez anneme telefon açıyorum. Şimdi siz bilmiyorsunuz tabii, benim annem ilkokulda müdür yardımcılığı yaptı yaklaşık yirmi sene. Okul sonuçta orası da, böyle camlı atraksiyonlar olabilir diye bir şansımı deniyorum. Çünkü evin karşısındaki camcıdan cam kestiricem de, boya alıcam da, ölme eşeğim ölme. Annem "bir bakarım"diyor.

Akşam annem elinde gazete kağıdına sarılmış ufacık kare bir camla geldi. Seviçten deliye döndüm. İçini bir açtık ki, camın ortasına çizilmiş titrek bir armut, armutun üstünde iki nokta (göz oluyor) bir de yan yatmış parantez (ağız). Fakat çizen çocuk ilkokul ikinci sınıfta olduğundan galiba, biraz kırçıllı kırçıllı, yamuk yumuk çizmiş. Aza tamah eden yapımla, hemen sahiplendim. Sağ altta yamuk elyazısıyla taçlandırdığı bu eseri içselleştirdim hemen. İmzayı 0.5 kalem ucuyla kazıdım bir güzel. Sonra da ertesi gün yine HEHE diyerek, elimi ayağımı sallayarak okula gittim FAKAT O DA NE! Okulun tüm altınbaşak-ayran çılgını, kocapopo kızları olsun, siyah boğazlı kazakla okula gelen deliyürek delikanlıları olsun, kollarının altına boyum kadar camları alıp gelmişler. Hepsinin ev kadını anneleri folyodan tabak, tahtadan cam heykel yapma kurslarına gitmiş olsalar gerek amanallah bir tablolar döktürmüşler. Mozaikle monalisalama üstadı hepsi. Ben karış kadar cama yapılmış mozaiğimle, anca kültür mozaiği olacak bir durumdayım. Sonracığıma, hoca defterden beşer beşer isim okuyor. Mini sıralar oluşuyor masasının yanında. Ben bir yandan boncuk boncuk terliyor, bir yandan boncuk boncuk gülüyorum çünkü geçer not almasam bile hoca fevkalade yarım akıllı ve nasılsa sonraki hafta telafi ederim diye çok da kafama şeyyapmıyorum. Derken sıra bana geldi. Gittim. Merhaba, merhaba. Sesimi çıkarmadan masanın üzerine koydum camı. Hoca, bana saygısından, sevgisinden bir süre baktı. "Hepsi bu mu?" dedi sonra. Bu hocam. Hepsi bu. Yavrum bu ne? Bayan Armut bu hocam. "Allah aşkına söyle Elmira, sen olsan buna kaç verirsin?" dedi. Dedim, "bilmem, 80 falan verirdim galiba.". Farkındaysanız 100 demiyorum, o esneme payını bırakıyorum. 80 desem belki 60 da olsa verecek, ama 100 desem belki iyice sinirlenecek. Tüm lise hocalarının yaptığı gibi, bir süre "beni yediğini mi sanıyorsun ULAN, ben senin gibisini meze bile yapmam soframa/seviyorum, öğretmenliği, çocukları, her şeyiyle, tüm komplikasyonlarıyla seviyorum işte" gelgitlerinde boğuldu. Ben de gittim yerime oturdum. 80'li birşey vermiş, sonradan söyledi. Sağ olsun. Vermese ne olacak, okulun girişine resim çizmiş adam. Martı çizmiş. O da kariyerinin acı bir anını yaşıyor belli, how could hell be any worse? Biz 7 sene sonra mezun oluyoruz da, adam çürüyor o çocukların pati izlerinden lekelenmesin diye yarısı plastik boyayla boyanmış, turuncu sarı koridorlarda. Ömür boyu milyonlarca on kasım, yirmidokuz ekim, ellibeş nisan temalı resim çizdiriyor.

80'li bir şey demişken, geçen günlerden birinde yine bir forumdan, Kayahan'ın seksenlerdeki İskender Paydaş'la paslaşmalı şahane birkaç albümünü indirdim. Siyah Işıklar adını taşıyan albümde ardarda "Canım sıkılıyor canım", "Gurbette akşam", "Hep karanlık" ve "Ve melankoli" şarkılarını duyunca Serhan, "üstad bu albümü İsveç'te yapmış galiba" dedi ve kişneye kişneye güldük.

Bir de ufak kültür turizmi:

Dün Kings of Convenience konçertosuna bilet kalmadığı için cinnetlerdeyken Patrick Wolf mailinglistten bir haber geldi. Adamım her yeri geziyor, Helsinki'den U dönüşü yapıyor da, bir Ştokolm'e uğramıyor. Sonrasında Helsinki için bir minik organizasyon yapabilir miyiz diye tartarken vidyolara iliştim. Bir de baktım yeni vidyo koymuş. Yeni vidyo derken, bu yaz çıkmış.



Bu şarkı Türk pop piyasasında çok tutar, benden söylemesi. Bilhassa Funda Arar'dan bir atak bekliyorum. Tam onun model, biraz çirkef sosuna batırsa, yaygaracı yaylılar falan. Önde cayır cayır, uçuşan tuvaleti, saçı başıyla, yaldır yaldır, kunduz kunduz söyler şarkısını.

4 yorum:

seyyarat dedi ki...

Benim ödev yaptıracak kimsem de yoktu okulda çantamı unutup ertesi gün okula giderken hatırlayacak kadar da tembeldim. Dersten önce oturur etraftakiler ne yapmış bakar hiç olmadı birine bana da çiz noooluuur derdim. Burak Bora demek...

Elmoş dedi ki...

Elmoş'un annesi diyor ki:
"ulan eşşoğlusu armuda tüm dünyayı güldürdün valla gözlerimden yaşlar aktı gülmekten oysa armudu götürdüğün sabah teşekkürlere boğuyodun beni ayrıca dönem ödevlerimden hep çok iyi not aldım ve hele basketle ilgili bi soru için fenerbahçe sahilde kulübede yaşayan eski bir antrönörün yanına gidip de az uğraşmamıştım bloguna yazacaktım amakarizman çizilir diye yazmadım bu kıyağımı da unutma
hadi öptüm seni"

hevesli bardak dedi ki...

Annen bana anamı hatırlattı. Kendisi msn'de biraderle üçlü çete çağırdığımızda "selim napıyon laa eşşoğlusu" diye dalan bi insan. Garibanam. Yiğidanam.

Vityoyu henüz gördüm.Funda Arar yakıştırmanı görüyor ve arttırıyorum, bu şarkı türkiş alterno rak aleminde pis patlar. Ankara menşeli grubun çıkış şarkısı adeta. Ya da bir Yüksek Sadakat hiti. Arkaya bir ritm gitar, az önüne sert bi vokal. Tahayyül edebiliyör musun?

Elmoş dedi ki...

Tabiğ canım tabiğ, pektabiğ. Megamorfoz geçirttik böyle nice şarkıya. Örn: Elastica - 2:1 ve Serdar Ortaç - Nereye http://www.youtube.com/watch?v=a9fqIytw7W4