8 Kasım 2008 Cumartesi

Mogwai

Oturmuşuz, çay içiyoruz. Tuğçe birinden bahsediyor. Ben de dinliyorum. Tembel diyaloglar.
Sonra çocuğu tanımlamak için şak diye diyor ki: "Ay ne bileyim, tam senin gibi. Senin erkek olanın. Erkek olsaydın aynı Onur gibi olurdun bence. Hep öyle düşünmüşümdür."
İlk başta tembellikten, söylediğinin anlamına özen göstermiyorum. "HE-HE" diye moronca gülüyorum. Sonra hoşuma gidiyor, benim erkek modelimin olması. "Nasıl biri?" diye Tuğçe'nin tepesine tünüyorum. O anlatacak ki ben de öğrenicem, Tuğçe beni nasıl görüyor. "Çok eğlenceli, rahat bir tip, aynı senin gibi işte ya." Ama çevresindekilerin hepsi öyle? Ailede kasıntı tiplerle arkadaşlık eden genellikle ben iken, Tuğçe rahat tipleri tercih eder. Başına dertleriyle bela olmayacak, büyük inişçıkışlar yaşamayan tipler. O arkadaş güruhunun içinde beni Onur'a yakın kılan şey nedir? Bilmiyor. Ben de meraktan çatlıyorum. Şimdi de aklıma geldi durduk yere.
Mogwai konseri çok güzeldi. Buraya günlük gibi şu konseri bu konseri yazınca da illet ama yazmasam gönül borcu. Öncesinde The Twilight Sad çıktı, çok sevmedim. Işıklar çok güzeldi, denizaltında gibiydik. Mogwai çok güzeldi. 12 şarkı kadar çaldılar. Şarkıların her birinin 7-10 dakika sürdüğünü düşünürsek uzunca bir konserdi. Cirkus'taydı. Cirkus'a ilk defa gittim. Skansen'in karşısında, hakikaten sirk çadırları konseptli bir yer imiş. Şansa biletleri değiştirdik, oturarak izledik. Sağ başta gitar çalanı belkibirkuşgeçerüstümüzden diye şarkısı olan Yüksek Sadakat diye bi grup vardı ya, onun eski kel solistine benziyordu. Bende öyle sahiplenmece yok anacım, gidip grupları ezberleyemem kim neciydi diye. Hele Mogwai gibisini. Tortoise da öyleydi misal. Dinlersin. Wikipedialığa gerek yok. 5 kişilik olgunabi gruplarında tiplerini bile çoğu zaman bilmezsin. O adam da o kel adama benziyordu. ELİMDE DEĞİL, hemen cinlendim. Sonra gayet mütevazi şekilde teşekkür edip, seyirciyle iletişime geçince barıştık, geçti. O Blue Jean'in editörü müydü, ne boksa, o herifin grubuydu. Herif U2'nun ünlü olduğu zamanlardan kalma olduğu için, The Edge tribi başına bere takmıştı hatta klipte. Unutmam mümkün değil.
İki sene önce Mogwai yazın bir festivale gelecek dediler. Ya, şimdi şu hevessizliğimi anlatmak için bile çok yorgun hissediyorum. Ama bi ara festivaller patladı ya hani; alternatifmüzikfestivali, indiemanyaklığıfestivali, bantfestivali, bilmemne. Bir de dergi işi patlamıştı. 50 sayfalık müzik dergisi yapıyorlar, her sayfada en az on gruptan bahsediliyor. Artık garajın da garajı, iki kişinin bildiği gruplar bile ezbere anlatılıyordu. Delirmek işten değil. O tip bir müzik dinleme hali hayal edemiyorum. 200 ismi bir dergide sayıyorsun, hepsine kulağını alıştırman kaç onyıl sürüyor allaşkına? Neyse. Öyle bir hale gelmişti ki zaten, dün kurulan grubu hemen ertesi gün Kilyos sahillerindeki alter festivallere direktoman davet ediyorlardı. The'lar devri. The Zarts The Zurts. İşte o goygoya Mogwai'nin geleceğini söylemişlerdi. Kahrolmadım diyemem. Bir:Yazın Mogwai olmaz. İki:Ben o festivallere gitmem. Başlarım Mogwai'sine dedim. Sonra sonbaharda geldiler. Kaydı tarihler. Ben yine de gitmedim, ne sağlam önyargıysa bendeki de.
Bu sefer al işte paşa paşa Kasım ayınca, ayıca giyindiğimiz, sisten yanımızdakini bile göremediğimiz puslu bir mevsimde geldiler. Mat ettiler.
Biyrun. Ben çekmedim. Ben kulağımda tıkaç selpaklarla arkada oturuyordum. Yanımda bir abla çantasına pet şişeyle sakladığı vodkadan götürüyordu. Kokusu tatlı tatlı burnuma sürtünüyordu.

1 yorum:

Northx dedi ki...

"Artık garajın da garajı, iki kişinin bildiği gruplar bile ezbere anlatılıyordu. Delirmemek işten değil."

pruhahahahahahahahhhhahahahahaha
şahane gözlem, toparlak mira.