8 Kasım 2008 Cumartesi

The fall is the beginning is the fall

Yaktın yıktın gittin vefasız. Seni John Galliano mu giydirdi, ANAM! (ŞAKA ŞAKA, başkası giydirmiş.)
47. saniyesinden itibaren Lee Pace'in hallere dikkat!

Filmin en nefis bölümlerinden bir tanesi.

Önce The Fall hadisesi var. The Fall diye bir film var, Tarsem Singh'in yönettiği. Bu filmi izleyip o an aşığı olmuşum. Görsel zenginlik adına 20 ülkede gezilmiş, nadide şeyler yakalanmış, efektsiz filme dökülmüş. Tek bir rüya hakkım olsa tüm hayatım boyunca, bu filmi tercih ederdim. Hem öykü, hem anlatım, hem renkler, hem müzikler, hem oyuncularıyla çok istisnai. Keşke bu kadar underrate edilmeseydi. Neyse. Filmin kendi güzelliği bile yeter aslında. Ama bir de ekstrası var. Filmin başrolü Lee Pace'in Tarsem Singh'in ellerinde güzelleştiği, güzellik abidesine dönüştüğü, o 'boy next door'luktan kurtulduğu, 'extremely cheesy white American'lığından kurtulduğu, hayatında görüp görebileceği en stylish bir hali var. Ama bir türlü görselini bulamıyorum ve delirmek üzereyim. En yakın halini buraya koyuyorum, şapkayı çıkaralım ve mohawk saçla hayal edelim diyorum. Siyah gözkalemiyle de taçlandıralım diyorum. Ama bütün bu kompozisyon öyle bir hale gelsin ki, yeni dönem emo-goth iğrençliğiyle uzaktan yakından alakası olmasın.

İstiyorum ki; Lee Pace ne olduğunun, bu filmde nasıl göründüğünün farkına varsın, kendini insanlıktan uzak tutsun ve bu filmdeki kadar muhteşem bir varlık olarak erişilmez yükseklikte bir kulede yaşasın. Bu nasıl bir etki, anlatmak mümkün değil. Bu bir.

İkincisi, hem kalbi hem de omurgasının bir kısmı kırık bir stuntman olarak hastanede yatarken, Alexandria karakteriyle bir bağ kuruyor ya hani.. O hastanedeki bitkin-yorgun, gözaltı torbalı hallerinin, saçların, o kaşların ben hastasıyım. Bunu buradan Lee Pace'e duyuruyorum, IMDB'de diğer fotoğraflarına baktım ve illet oldum. Çok üzgünüm ki, adamda böyle bir materyal olmasına rağmen armut gibi bir tiple dolaşıyor. Bak sabahın 9'unda Harun Kolçak eşliğinde eşşekcesine fotoğrafını arıyorum. Harun Kolçak-Elimde değil, seviyorum.mp3

Sabah hormonumu bir tarafa bırakıp görselleri ataçlıyorum. Sonraki yazımda Lee Pace harici şeylerden de bahsedebilmeyi diliyorum.

2 yorum:

myloo dedi ki...

bir hafta kadar önce salya sümük izledim ben de bu filmi. senaryosuna ayrı bittim. alexandra karakterine ayrı... burnunu karistirmaci oyunculuk nasil boylesi dogal olabilmis diye kafaları yedim. gelelim lee'ye... "yaktın beni zalım" diyorum sen anla minnoşum. hasta haline ve filmin sonunda sakat kaldigi sahnenin cikarildigini görünce "did i miss something" demesine hasta oldu. filme hasta oldum. hasta oldum. oldum.

hevesli bardak dedi ki...

Ah ah biz bu Lee Pace'i Pushing Daisies'te taşak oğlanı modunda tanımış idik, hakiki armut gibi bir tiple dolaşıyor dediğin gibi. Hatta "bu ne yapsa olmaz" kalıbı var ya, o fikir işte kalıp halinde geçmişti aklımdan, yanlışlardaymışım.

2008de festivalde bi arkadaşla paylaşarak gittiğimiz riskli filmlerdendi (öyle filmler var kitapçıktan güzel mi çirkin mi anlamadıysak, ama merak ettiysek ikimiz birden gitmiyoruz, güzelse biri öbürüne söylüyor, değilse vahlanmamış oluyoruz). Underrated kalmasından memnunum, bir itörnıl sanşayn olsa başımıza, daha mı iyi?