Adamlar websitelerine yazmışlar, fotoğraf makinası getirilmeyecek diye. Sanki götürsek ne olacak, polisler hızlı giden arabayı bile kovalayamıyor burada, şişeye mi oturtacaklar? Yok ama, götürmedik. Sonra tel tel hayıflandık, kadhayıflandık. Geriye ince naylon poşete konmuş bir festival t-shirtü fotoğrafı kaldı.
Şimdi kısaca festival özetleyeyim.
Öncelikle Türkiye'deki nefis festivaller ve konserlerdeki moda geçidi, o tribal gençler, o fitne fücur bakışlar falan olmaduğından çok konsantre bir sevinç veriyor bana bu tip etkinlikler. Yine enteresan sakallı, yağlı saçlı arkadaşlar yok muydu, vardı. Sırt çantasıyla gezen çocuk keza, vardı. Erkek arkadaşıyla kıçının kılı ağırmış ama çok genciz biz iddiasındaki kırışık kızlar, vardı. "Nolüö" der gibi yarı-şaşkın bakan, orta yaş üstü "ikinci bahar" çiftler de vardı. Ucuz bira içmeye gelmiş gibi duran, alkolden kılcal damarları atıatıvermiş, boyu çekmiş garibanlar vardı. Birkaç haftalık bebekler vardı, yine hiçbiri ağlamıyordu. Gaz, ateşli ishal falan bizim bebeklerde var galiba bir tek, bunlarınki defosuz oluyor. Sonracığıma, mor montlu ve mor ayakkabılı bir kız bile tespit ettim, ki alter camiada "mor seven kız" beni özellikle korkutur.
Festivalin bilet aldığımız Cuma günkü programında Erik Lindeborg Trio, Courtney Pine, Avishai Cohen, Omar, Nils Landgren Funk Unit ve Kool & The Gang'i izledik. Avishai ve Kool için gitmiştik ama Omar bilhassa bitap düşürecek, insanlıktan çıkaracak kadar dansettirdi. Yani son 15 dakikasında sahneye ara ara tacizkar şekilde "YARDIR ÖMER!" diye bağırmam boşa değil. Courtney Pine, her konserde yapıldığı üzre, cansız mankenlik yapan İsveçlileri ayağa kalkıp dansetmeleri için epeyce haşladı. Hatta sonunda sahneden inip yanımıza geldi. Avishai çok karizmatikti, her şarkı sonunda ceket önü ilikleyerek alkışladık. Kool & The Gang ve boyband koreografileriyle yağmur altında çizmeli ve kapüşonlu da olsak çılgın hareketlerle tere kana battık (ki hava 10 dereceydi). Bunca saat spor ayakkabısız dansedince de bugün tüm gün tabanlarım şiş yattım kaldım. Eklem yarası da cabası.
Otuza iki kaldı ama, otuzbin çeşit güzellik gördüm. Şu Stockholm bilhassa, bana çaktırmadan gençlik ışıltısı aşılamış, facelift yapmıştır diye tahmin ediyorum.
PS. Jazz'a İsveçlilerin yaz dediği aklıma geldi. Biz de yaz'a yaz diyoruz. Ama buradakiler ne bilsin, on derece olunca hava Haziran ortası, anca jazz'a yaz diyorlar.
PS. Jazz'a İsveçlilerin yaz dediği aklıma geldi. Biz de yaz'a yaz diyoruz. Ama buradakiler ne bilsin, on derece olunca hava Haziran ortası, anca jazz'a yaz diyorlar.
3 yorum:
Nasıl eğlenmiş nasıl eğlenmiş, orda olsaydık da görseydik (: Sefan olsun.
sabah sabah yine güldüm vallahi, camiadaki mor giyinen kızlardan ben de çekinirim. ayrıca fotoğraf cici olmuş bence, müzisyenin bit kadar kaldığı sahne fotoğrafları artık kabak tadı veriyor. ve video'ları. haşır huşur sesler eşliğinde.
Her ikinizi de çok seviyor, yorumlarınızdan öpüyorum.
Yorum Gönder