18 Kasım 2009 Çarşamba

A match made in heaven - Erlend & Miranda





Reklamcı ağğğbiyler Beytullah gibi sakal bırakmazdan evvel, ama Jackass starı Johnny Knoxville özentili ince bıyıklı dönemden hemen sonra böyle bir aram dönem yaşadılardı. Herkeş Erlend Øye'ydi. Herkeş. Kızlar da Miranda July. Amelie'nin küfredeni. Amelie'nin entellektüeli. Amelie'nin Fransız olmayanı. Bu kızın rüzgarında ne dandik şiirler yazıldı, handycamlerle ne dandik projelere girildi kimbilir. O yapınca yaratıcı, siz yapınca hanzo duruyor kızlar! Tıpkı şey gibi, American Beauty'nin bir bölümünde esas oğlanın poşeti dakikalarca görüntülediği bir kısa filmi vardı ya.. Hah işte, onun gazına gelip günlük hayat objelerinde sanatı arayan, poşet çeken, kaldırım çeken, dakikalarca aynı şeyi çeken, ama bir türlü hanzoluk zincirini kıramayanlar gibi.

Bu da oldu siyah beyaz sokak çocuğu fotoğrafları. Türk sanatının çinicilikten sonraki durağı, sepya fotoğrafçılık.

Şimdi biraz da başka ülkelerin sanata bakışını sorgulayalım mı?

Dünkü Yo La Tengo konserinde Ira Kaplan bir şarkı arasında izleyicilere soruyor: "Size bir sorum olacak, biraz zor bir soru ama. Bugün Modern Müze'ye gittik ve orada sınıf gezisi için gelmiş, gözleri bağlanmış şekilde gezen öğrenciler gördük. Bunun amacı nedir, bilen var mı?"
Seyircilerden bir kız bağırıyor "Sanatın titreşimini hissetmek için, lisede hepimiz aynı şeyi yaptık."
Eleman diyor "Vay canına, şimdi bunu öğrenmişken tekrar gidip yapmamız lazım."
Sonra James McNew mikrofona yaklaşıyor, "Gerek yok, buradan da yapılır nasılsa." Herkeş gülüyor.
Ira ona dönüp baktıktan sonra şöyle diyor, "Soru zor gelecek, açıklayamayacaksınız sanmıştım. Anladım ki cevabı sindirmek asıl zor olanmış."

Amerikan ağbea işte. Pratik. Anlatmış mıydım, bizim sınıfta Caleb diye bir çocuk vardı. Stockholm master sınıfımda. Caleb bildiğin obez bir insandı, şişkocuk. Ama süper bir insan. İnanılmaz kültürlü, muhabbetli. Öğlenleri hepimiz Prego isimli cafemizde yemek yerken, Caleb çantasından çıkardığı bir somun ekmekle iki litre kolayı götürürdü. "Ay Caleb, içine bir şey koymuyor musun o ekmeğin?" diye soranda, "ne gereği var işte, nasılsa aynı şeyi yemiş olmayacak mıyım?" dediydi. Ölsem unutmam.

1 yorum:

Baris dedi ki...

yo la tengo mu?
gelme buralara...