

Merhabalar, ben Hayta İsmail. Şaka, kafam patlayacak derecede sıkıldım şu makaleden. Şimdi diğerine geçiyorum. Çok fifinizde diye söylemek istedim.


Vector Lovers workshopında kuzen ateşli pozlar verirken. Endama gel.
İstanbul'a geçende gittiğimde kuzenimin Daire 5 isimli ofisine/ajansına gitmiştim. Murat'ın kardeşi Emin de yanımızdaydı. Emin'in yanında da fotoğraf makinası da var idi. Ben makinadan anlamam, ama güzel bişeydi bana kalırsa. Uzaktan güzeldi en azından. O makinayla şakkidi şakkidi bir takım fotoğraflarımızı çekti. Böylece senelerdir kuzenimle fotoğrafım yok, anca bu sayede oldu. Şimdi de onu hatırladım son günlerde ya hep, o yüzden buraya o fotoğraflardan bir demet koyuyorum. Uzun saçlı ben olmayan abla Tuğçe, kahküllü tatlı abla da iş ortağı Esen.
"That ideas should freely spread from one to another over the globe, for the moral and mutual instruction of man, and improvement of his condition, seems to have been peculiarly and benevolently designed by nature, when she made them, like fire, expansible over all space, without lessening their density in any point, and like the air in which we breathe, move, and have our physical being, incapable of confinement or exclusive appropriation. Inventions then cannot, in nature, be a subject of property. Society may give an exclusive right to the profits arising from them, as an encouragement to men to pursue ideas which may produce utility, but this may or may not be done, according to the will and convenience of the society, without claim or complaint from anybody. " 
Filmin en nefis bölümlerinden bir tanesi.
Önce The Fall hadisesi var. The Fall diye bir film var, Tarsem Singh'in yönettiği. Bu filmi izleyip o an aşığı olmuşum. Görsel zenginlik adına 20 ülkede gezilmiş, nadide şeyler yakalanmış, efektsiz filme dökülmüş. Tek bir rüya hakkım olsa tüm hayatım boyunca, bu filmi tercih ederdim. Hem öykü, hem anlatım, hem renkler, hem müzikler, hem oyuncularıyla çok istisnai. Keşke bu kadar underrate edilmeseydi. Neyse. Filmin kendi güzelliği bile yeter aslında. Ama bir de ekstrası var. Filmin başrolü Lee Pace'in Tarsem Singh'in ellerinde güzelleştiği, güzellik abidesine dönüştüğü, o 'boy next door'luktan kurtulduğu, 'extremely cheesy white American'lığından kurtulduğu, hayatında görüp görebileceği en stylish bir hali var. Ama bir türlü görselini bulamıyorum ve delirmek üzereyim. En yakın halini buraya koyuyorum, şapkayı çıkaralım ve mohawk saçla hayal edelim diyorum. Siyah gözkalemiyle de taçlandıralım diyorum. Ama bütün bu kompozisyon öyle bir hale gelsin ki, yeni dönem emo-goth iğrençliğiyle uzaktan yakından alakası olmasın.