Günler geçti, günler. Nasıl geçti, şöyle: Hasta oldum, çok hasta oldum, günlerce yattım, kendi terimden terleyerek, bunalarak yattım, ateşim yükseldikçe yükseldi, işyerinden izinler aldım, salondaki koltukta kendimden geçtiğim uykulara sızdım. Kalkıp ofise gittim sonra, işler birikmiş. Başına oturdum, o yapılmamışlar dağını eritirken ortalık karıştı. O ona bağırdı, sonra geldi bana bağırdı, falanca filancaya ırkçı laflar etti (filanca Hintliydi), sonra hızını alamadı, ayrımcılık pergelini açtıkça açtı. O son noktada bağların koptuğunu hissettim. Daha önceden de hissetmiştim, postayı koymuştum ve yollarıma serilen özürlerin kraliçesi olmuştum, fakat bu sefer postayı koymakla olacak gibi değildi. Bu tımarhaneden artık kaçmam gerektiğini anladım. Beri yandan telefonda recruiterlarla görüşmedeydim, bir tanesi yemeğe çağırdı, o gün hava -30 dereceydi, bizim avukatlardan biri beni lüks restoranın önüne kadar bıraktı, o da sırrımı biliyordu. O gün yediğim öğle yemeği, ofiste beni bekleyen huzursuzluk sebebiyle her bir yerime dizildi; kollarıma marul dizildi, bacaklarıma küçük küçük kızartılmış tavuk parçaları, domates. Bıçak gibi soğuğa geri çıktım, taksiye binip işe döndüm. Oturup bir e-mail penceresi açtım. Her şey için teşekkür ettiğim bir paragraf yazdım. Akşam eşyalarımı, mantar panodaki fotoğraflarımı, ayakucu ısıtıcımı bir poşete doldurdum, çıkmadan birkaç saniye önce elektronik istifamı Outlook vasıtasıyla yolladım. Binanın önünde bir gün önce satın aldığım paketten bir sigara yaktım. Bu kış eldivenim kaybolduğumdan ve alma basiretini bir türlü göstermediğimden elim çıplaktı, sigaranın sonuna kadar daha önce görmediğim bir şekilde morarıp dondu. Onu sokup diğer elimi çıkardım, bir tane sigara da o morarana kadar içtim. Yanaklarım acıyordu, gözlerim acıyordu soğuktan, ama bir tane daha içtim. Yeterince içimin soğuduğuna inandığımda otobüse ve trene ve öbür trene bindim, eve geldim. Mutluydum, kendimi özgürleştirecek bir iş yaptığımın farkındaydım, bu yüzden mutlu olmam gerektiğinin farkındaydım da, öte yandan hayat gerçeklerinin de farkındaydım ve birçok başka bakımdan (finansal) mutlu olmamam gerektiğinin de farkındaydım. Öyle arada-derede birkaç gün geçirdim. Yapmacık bir görgüsüzlükle "Oh, geç de kalkıyorum!", "Oh, geç de yatıyorum!" diye dolandım, sonra yine kendimi tutamayıp iş bakmaya başladım. Derken olaylar gelişti, benim bakmama gerek kalmadan iş bana baktı, iki dev bürodan birinin teklifini kabul ettim ve takip eden hafta çalışmaya başladım. Bu işyerinde dördüncü haftam, çok da mutluyum. Fakat, mutlu olduğum kadar hastayım da. Hastalıktan geberiyorum. Dolayısıyla bugün izinliyim. Ki oturup size şu satırları yazabiliyorum.
İşte, yukarıda yazdıklarımın hepsi 2 aydan kısa bir süre içinde oldu bitti. Yukarıda yazdıklarımın hepsi ve tabii bir de Tame Impala konseri.
19 Mart 2013 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)