Eski assolistlerin en ünlülerine bakıyorum da, hepsi yalnız. Evlenmiyorlar zaten, birlikte yaşıyorlar veya tek başlarına kalıyorlar. Belki "Kalmak" doğru kelime değil. Terkedilmiyor, bırakılmıyor, tek başına olmayı kendileri seçiyorlar kimbilir. Aklıma geldi hemen; senelerdir arkadaş arasında yeri geldikçe tekrarladığım bir cümlesi var Seda Sayan'ın, artık bağlamından koptu, bize özgüleşti gerçi: "Bugün bir Seda Sayan'ı taşımak kolay değil". Cümledeki anafikri benimseyeceğim müsadenizle. Belki o anlamda taşımak kolay olmadığından yaşı küçük sevgililer, evliliksiz iş adamıyla beraberlikleri falan gırla gidiyor. Evlense, adam "çalışmayacaksın" diye ümüğüne çöküyor. Bir de hep böyle içlerine kapanık, kırılgan, durgun halleri var. Eski topraklıktan kaynaklanan bir ağırlık, hanımefendilik.
İçlerinde en klas Emel Sayın bana kalırsa. Abacı'yı da seviyorum, ama o yaşlıca. Onu bu kategoride ele almayayım. Hüner Coşkuner'i geçelim. Tribünlere oynayan Muazzez Ersoy'u da karışık hislerle severim. Hafif kafası güzel gibi söylüyor, o yönünü sevmiyorum. Gerçi Ersoy'un magazin yönü daha kuvvetli. İstemese de dillere düşen ve fakat sadece birkaç ay süren bir evlilik geçirdi İsmet Özhan'la, benden başka hatırlayan var mı emin değilim. Hele bu evliliğe dair Pazar gündüz vakti yayınlanan bir magazin programından aklımda kalan görüntüleri anlatsam... Eşofmanlar içinde İsmet Özhan ve yeni eşi Muazzez Ersoy bir bahçede, salıncak başında ropörtaj veriyorlar. Saçı makyajı yapılı, ama spor giyimli Ersoy zaten başta göz yanılması gibi geliyor. O dönem İsmet Özhan aktif dinamik heyecanlı, bir hopluyor, zıplıyor, karısının omuzundan tutuyor, hop salıncakta oturtup sallıyor falan. Muhabir "hep böyle sportif misinizdir? beraber mi egzersiz yapıyorsunuz?" gibi çıtırçerez sorular soruyor, Muazzez Ersoy akşamdan kalma tavırlarıyla "yok, benim sporla işim olmaz" gibi cevaplar veriyor. İsmet Özhan yerinde duramıyor, "ben onu alıştırıcam, hep beraber spor yapıcaz" diye kendi kendine halleniyor. Hızını alamıyor, "sigara içiyor, bıraktırıcam onu da, sağlıklı bir hayat yaşıycaz" diye tutturuyor. Muazzez Ersoy ağır abi gibi haddini bildirirerek "yok, o kolay değil işte, o da benim zevkim" deyip, anne tavırlarıyla savuşturuyor İsmet'i. "Yok, bakın iddiaya giriyorum, Muazzez sigarayı bırakacak" diye sürdürecek gibi oluyor İsmet, Muazzez "hadi canım, hadi" geçiştirmeleriyle konuyu kapatıyor.
Bu görüntüleri izledikten sonra zorla evlendirildiklerini düşünmüştüm. Muazzez Ersoy'la "Kalbimi kıra kıra" şarkısının klip çekiminde tanışan İsmet oracıkta aşık olmuştu, jet teklifiyle evlenmişlerdi de, sanki bu evlilik tek yönlüydü. Muazzez bu evliliğe adeta atanmıştı, mecburi hizmet gibi kadife eşofmanla görüntü vermekle yükümlüydü. Öyle höt zöt ağır abilerle şimdiye kadar kimbilir ne serto ilişkiler yaşamıştı, belki "yürek kuşum artık bir dala konsun, dinlensin" diye niyet etmişti. Niyetini bilemeyiz. Ama beraber ahenksiz duruşları çok tuhaftı. Nitekim sonra Ersoy Özhan'ı boşboğazlığı yüzünden terketti. Özhan da, o sağlık topu Özhan, o yerinde duramayan, Muazzez'e sigara bıraktırmaya and içen Özhan da on-yirmi kilo verip sigaraya başlamaz mı! Anacım, başımıza tiryaki kesilmez mi! O saçlar efkardan beyazlamaz mı! Hatta şimdi İsmet Özhan diye aratınca karşıma çıkan bir haberde okuduğuma göre Londra'da mezarcılık yapmaz mı? Neye niyet neye kısmet. Aklımda yer eden bu evliliğe dair bilgi kusmukçuğum da burada dursun.
Evet, esas kadınımıza, seneler geçse de güzelliğinden fire vermeyen Emel Sayın'a gelelim. Dün bir fotoğrafıyla farkettim, bu kadında bir Cate Blanchett quality'si var. Cate çok bir şey olduğundan değil de, hani esaslı oyuncu, karakterli yüz falan deniyor ya. Kendimce övüyorum Emel Sayın'ı. O duruşta, edada benzer bir şeyler var. Sonra tüm albüm kapaklarına baktım netten, hepsi sadecik, italik elyazısıyla ismi yazan tertemiz kapaklar olmuş. O şatafat, o koşturmaca, düğün makyajları falan yok. Klas var. Hemen diziyorum buraya. Takdir Türk halkının.
Vallahi benziyor.
Şu şakacıktan bebek yazısı gibi duran şeye bakınca, bu albüm doksanlarda çıkmış olmalı. Doksanların lüzumsuz şımarıklığı var.
En sevdiğim poz. Kendi avatarımla da özdeşlik kurdum.
Tabii onunki çok havalısı. Tek bilekten bükülmüş el kısmı benziyor.
Sonracığıma...
Şunda da bi seksenler sonu, doksanlar başı sezdim. "Emel Sayın" yazısının italikten bold caps'e hesapsızca geçişi, havaifişeklerle görselleştirilmiş şatafat merakı. Soldaki nazar boncuklu şımarık "Yaşar" logosundan falan dolayı da neredeyse eminim, bu albüm de doksanlar işi.
Bize de böyle havalı, efil efil bir bitiriş yakışır.